Uluslararası kalkınma finansmanı kuruluşlarından sağladığı kaynaklarla Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasına ve düşük karbonlu ekonomiye geçişine destek veren Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası, ilk sürdürülebilir Eurobond ihracını gerçekleştirdi. Agence Française de Développement (AFD), Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası tarafından ihraç edilen ilk sürdürülebilir Eurobond’a 100 milyon Avro yatırım yaptı.
Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası (TKYB), sürdürülebilirlik alanında temin ettiği yabancı kaynaklara bir yenisini daha ekleyerek, 100 milyon Avro tutarında ilk sürdürülebilir Eurobond ihracını gerçekleştirdi. AFD’nin finansman sağladığı 11 yıl vadeli söz konusu ihraçtan elde edilecek fonlar iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik yatırımları ve sosyal projeleri desteklemek için kullanılacak.
Banka’nın Sürdürülebilir Finans Çerçevesi kapsamında gerçekleştirilen Eurobond ihracından elde edilecek fonun en az yüzde 75’i Türkiye'de iklim değişikliği ile mücadeleye katkıda bulunan yeşil projelerin finansmanı için ayrılırken, kalan kısmı sosyal projelere yönlendirilecek. Banka söz konusu ihraç kapsamında, ekonomide kadın iş gücünün artırılmasına yönelik çalışmalar için AFD’nin teknik destek programından yararlanacak.
Sürdürülebilir yatırımlara sağladıkları finansman olanakları ile ülkemizin düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecine destek verdiklerini belirten Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Genel Müdürü İbrahim Öztop, “AFD’nin desteği ile gerçekleştirdiğimiz Eurobond ihracı ile Bankamız adına bir ilke daha imza atmanın gururunu yaşıyoruz. Bu fonlama, 47 yıllık geçmişe sahip olan Bankamızın ilk sürdürülebilir Eurobond ihracı olma özelliğini taşımaktadır. Eurobond getirdiği kaynak çeşitliliği bakımından Bankamız için büyük önem taşımakta ve gelecekte daha geniş bir yatırımcı ağına ulaşma hedefimizi desteklemektedir. Bu ihraç ile ülkemizin sürdürülebilir kalkınmasına ve yeşil dönüşümüne sağlayacağımız katkı için çok mutluyuz. AFD’nin Bankamıza olan güveni için teşekkür ediyor, iş birliğimizin artarak devam etmesini umuyorum.” dedi.
Fransa'nın İstanbul Başkonsolosu Oliver Gauvin, “Düşük karbonlu ve iklime dayanıklı ekonomilere geçişi güçlendirmek ve Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak için finansal sistemlerin yeşillendirilmesi bir öncelik haline geldi.TKYB'nin AFD tarafından desteklenen bu ilk sürdürülebilir tahvil ihracı, bize Fransa ve Türkiye arasındaki ve özellikle Türkiye'nin Paris Anlaşması ile uyumlu düşük karbonlu enerji geçişi alanındaki mükemmel iş birliğini hatırlatıyor” dedi.
AFD Avrasya Bölge Direktörü Bayan Cécile COUPERİE, “AFD, küresel finansın yeşil hale gelmesi konusunda tamamen kararlıdır.Geleneksel kredi limitlerimizin tamamlayıcısı olan bu yeni finansal araç ile TKYB ile işbirliğimizi yenilemekten mutluluk duyuyoruz. Yine bugün imzalanan teknik destek paketi, TKYB'nin finanse ettiği projelerde kadın istihdamını artırma girişimlerini destekleyecektir.” dedi.
UN Global Compact’in Türkiye’de ilk defa düzenleyeceği SDG Ambition Programı (SKA Hedefi Hızlandırma Programı), Türkiye’den 26 şirketin katılımıyla başladı. Program, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının (SKA) iş süreçlerine entegrasyonunu hızlandırma konusunda şirketleri destekleyecek.
Toplumların refahı ve gezegenin sürdürülebilirliğinin sağlanması için 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA) 2015 yılında 193 ülke tarafından kabul edilmişti. SKA‘lara yönelik bugüne kadar kaydedilen ilerlemeyi inceleyen 2022 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Raporu, SKA’lara ulaşma yolunda gereken hızda ve ölçekte ilerleyemediğimizi ortaya koyuyor. İlerlemeyi önemli ölçüde hızlandırmak ise acil, ölçeklenebilir ve çok paydaşlı çalışmalar gerektiriyor. İş dünyası sahip olduğu kaynaklar, değer zinciri ve inovasyon kabiliyetiyle bu dönüşümün öncüsü olabilir.
UN Global Compact, katılımcı şirketlerini SKA’lar ile uyumlu, iddialı ve gerçekçi hedefler belirlemeleri ve şirketlerin bu hedefleri iş ve performans yönetim süreçlerine dahil etmeleri konusunda destekleyen SDG Ambition programını hayata geçirdi. Altı ay sürecek programa Türkiye’den 26, dünyadan 600’den fazla şirket katıldı.
Katılımcılar program ile sürdürülebilirlik stratejilerini oluşturacak veya güncelleyecek
İçerikleri UN Global Compact, Accenture ve SAP Global iş birliğinde hazırlanan SDG Ambition Programı üç modülden oluşuyor. Program boyunca katılımcılar; şirket vizyonlarını SKA’larla uyumlu hale getiriyor, belirledikleri öncelikli alanda hedeflerini ve yol haritalarını hazırlıyor ve bu hedefleri uygulamak için temel performans göstergeleri ve teknolojileri tanımlıyorlar. Ayrıca katılımcılar; online eğitimler, uzmanlarla soru-cevap oturumları, bölgesel ve küresel etkinliklerde bilgi birikimlerini artırma, kendi kurumlarının sürdürülebilirlik alanındaki etki analizini yapma ve diğer şirketlerle karşılaştırma imkânı da buluyorlar. Program sonunda ise şirketlerine özel geliştirdikleri stratejiyi, üst yönetimlerine sunuyorlar.
Dünyada 1.000’den fazla şirket programa katıldı, yüzde 84’ü yol haritalarını sundu.
Program küresel seviyede iki yıldır uygulanıyor. Bu süre boyunca 80’den fazla ülkeden 1.000’i aşkın şirket programa katıldı. Şirketlerin yüzde 84’ü belirledikleri sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak yol haritalarını üst yönetimlerine sundu. Aynı şekilde yüzde 75’i kuruluşlarında sürdürülebilirlik hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik özel bir grup kurdu. Program Türkiye’de bu sene ilk kez uygulanıyor.
Prof. Dennis G. Whyte, füzyon enerjisinde takvimi Türkiye’de IICEC seminerinde açıkladı:
“Füzyondan net enerji 2025’te elde edilecek, 2030’da şebekeye verilebilecek”
Enerji alanında dünyada çığır açma potansiyeline sahip füzyon enerjisi, Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) tarafından düzenlenen “Füzyon Enerjisi ve İnovasyonu Hızlandırmak” başlıklı seminerde ele alındı.
Dünyada bu alanda en önde gelen çalışmalara imza atmakta olan MIT Plazma Bilimi ve Füzyon Merkezi Direktörü Prof. Dr. Dennis G. Whyte, füzyon teknolojisinde 20-30 yıllık süreçlerin artık, geliştirdikleri yenilikçi teknoloji çözümleri ile 2-3 senelik sürelere çekildiğini belirtti. Prof. Whyte, çalışmalarında ilk iki aşamayı başarıyla tamamladıklarını söyleyerek, 2025 yılında füzyondan net enerji elde edilmesini ve 2030 yılında da enerjinin şebekeye verilmesini hedeflediklerini anlattı.
Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC), öncü analitik çalışmaları, hazırladığı raporlar ve düzenlediği konferanslarla enerji ve iklim alanlarında en yeni gelişmeleri Türkiye gündemine taşımaya devam ediyor. IICEC’in alanında dünyanın sayılı isimlerinin katılımı ile gerçekleştirdiği konferans serisi kapsamında bu kez de enerji alanında çığır açma potansiyeline sahip füzyon enerjisi ele alındı.
Plazma bilimi ve füzyon alanında bilim dünyasının en önemli ismi
“Füzyon Enerjisi ve İnovasyonu Hızlandırmak” başlıklı seminer kapsamında, plazma bilimi ve füzyon alanında bilim dünyasının öncü isimlerinden Massachusetts Institute of Technology’nin (MIT) Plazma Bilimi ve Füzyon Merkezi Direktörü olan Prof. Dr. Dennis G. Whyte, IICEC tarafından düzenlenen semineri için Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı’nın özel daveti ile Türkiye’ye geldi.
Misyonunu dünyaya füzyon gücü sağlamak olarak belirlemiş bir şirket olan özel füzyon girişimi Commonwealth Fusion Systems (CFS) ile iş birliği içinde, kompakt, ileri teknolojili, bir füzyon enerjisi çözümü olan SPARC füzyon projesini yöneten Prof. Dr. Dennis G. Whyte, The Seed Sakıp Sabancı Müzesi’nde düzenlenen seminerde geleceğin en önemli enerji çözümlerinden biri olarak görülenfüzyon enerjisini, füzyon teknolojisindeki son gelişmeleri ve geliştirdikleri teknolojinin başarı faktörlerini ve yakın gelecek için somut hedeflerini anlattı.
Füzyon enerjisi üretmeye yönelik çok yenilikçi ve çok daha hızlı bir yöntemle bu alanda çığır açan, aynı zamanda ilgili çalışmaları ile 2018'de füzyonun gelişimini hızlandırmada olağanüstü liderlik nitelikleri sergileyen kişilere verilen Fusion Power Associates (FPA) Yönetim Kurulu Liderlik Ödülü'nü de alan Prof. Dr. Dennis G. Whyte’ın, konuşmacı olduğu özel seminere, iş dünyası ile enerji ve iklim çevrelerinden seçkin bir davetli topluluğu katıldı.
“Füzyon teknolojisi, temiz enerji geleceği için çok önemli”
Etkinlikte ev sahibi olarak yer alan Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, füzyon enerji teknolojisinin temiz enerji geleceği için çok önemli olduğunu vurguladı. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Energy Initiative (MIT Enerji Girişimi) Danışma Kurulu’nda yer aldığı için füzyon enerjisi teknolojisini yakından takip ettiğini belirten Güler Sabancı, bu alanda yapılan çalışmaların dünyanın önde gelen bilim insanlarından biri olan Prof. Dr. Dennis G. Whyte aracılığıyla IICEC ev sahipliğinde anlatılmasından mutluluk duyduğunu ifade etti.
“Füzyon teknolojisinin Türkiye’deki ilk tanıtımını yapıyoruz”
Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Leblebici seminerde yaptığı konuşmada, “Sabancı Üniversitesi olarak, dünyanın en önde gelen üniversitelerinden biri olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nün Enerji Girişimi ile birlikte çok yenilikçi bir teknolojinin Türkiye’deki ilk tanıtımını yapıyoruz. Prof. Dr. Dennis Whyte’ın bize anlattığı füzyon teknolojisi önümüzdeki yüzyıllarda insanlığın enerji ve gelişimini kökten değiştirebilecek potansiyele sahip. En az 50-60 seneden beri konuşulan ancak bir türlü başarılamayan bir sonucun artık bize çok yakın olduğunu gösteriyor. Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) ve MIT Enerji Girişimi ile kurulan ilişki yıllardan beri devam ediyor. Sabancı Üniversitesi için yeni bir adım olmaktan ziyade yılların birikiminin bir sonucu olduğunu söyleyebilirim. Burada IICEC’in ne kadar önemli bir rol oynadığını da görüyoruz. Bilim dünyasının önemli ismini IICEC etkinliğinde ağırlamaktan ve bundan sonraki çalışmalara dahil olmaktan mutluluk duyuyoruz” açıklamasında bulundu.
“2025’te füzyondan ilk net enerji elde edilecek, 2030’da şebekeye verilecek”
“İçinde bulunulan mevcut durum ve küresel gelişmelere bakıldığında füzyon daha önce düşündüğümüzden çok daha yakın. Bu da demektir ki; iklim değişikliği ile mücadele ve enerji güvenliği için füzyonu ticari, uygulanabilir bir enerji çözümü olarak öne çıkaran teknolojileri acilen geliştirmemiz gerekiyor. Atılım yaratan buluşlarımızdan önce füzyonun uzun yıllar sonra gerçekleşeceği düşünülüyordu. Şimdi ise füzyona sadece dört yıl var. Bu da bize, bu yeni enerji kaynağını uygulama konusunda önemli bir fırsat da sunuyor” açıklamasında bulunan MIT Plazma Bilimi ve Füzyon Merkezi Direktörü Prof. Dr. Dennis G. Whyte, füzyonun önemi ve yaptıkları çalışmalar hakkında şunları söyledi:
“Füzyon teknolojisinin gerçek anlamda hayata geçebilmesi için hükümetler, araştırma kuruluşları, bilim insanları, iş dünyası ve özel yatırımcıların bir araya gelmesi gerekiyor. Onlarca yıllık kamu finansmanıyla oluşturulan bilimsel gelişimilkelerinin,yenilikçi teknik ve organizasyonel modellere dönüştürülmesi önemli.. Bunun başlıca örneği, özel füzyon endüstrisinin yakın zamanda ortaya çıkması ile birlikte füzyonun geliştirme süresini kısaltmak ve ekonomik olarak rekabetçi bir ürün üretmek için çözümlere odaklanan şirketlerdir.
Bunun önemli bir örneğini de biz MIT ve özel sektör ortağı Commonwealth Fusion Systems olarak gerçekleştiriyoruz. Bu plan, süper iletken mıknatıslardaki yıkıcı teknolojiyi ve köklü füzyon bilimini, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir fark yaratmak üzere bilim insanları, akademi, iş dünyası ve yatırımcılardan oluşan yenilikçi işbirliği modelleri ile hayata geçiyor.
MIT olarak yürüttüğümüz projede füzyon enerjisinin şebekeye verilerek kullanıma sunulması 4 aşamada gerçekleştiriliyor. İlk aşama olan Alcator C-Mod’u gerçekleştirdik ve ikinci etapta TFMC sarmal aşamasını tamamladık. 5 Eylül 2021’de gerçekleştirdiğimiz test sonuçlarından olumlu sonuç aldık. Şimdi üçüncü aşamada doğrudan net enerji elde etmek üzere Boston yakınlarında SPARC tesisleri inşaatı 2025 yılında tamamlanarak hizmete girecek. Son olarak ARC aşamasıyla füzyon enerjisini şebeke üzerinden kullanıma açmayı hedefliyoruz.
Artık 20-30 yıllık süreçler yok. 2-3 yıl sonrasından bahsediyoruz. Eski kurallar artık geçerli değil. Şimdi yeni bir ufuk ve yakın gelecekten söz ediyoruz.. Belki de önümüzdeki 10 yıllık süre içerisinde füzyon enerjisini çok daha farklı şekilde konuşacağız. Birçok enerji sorununu da bu sayede aşmış olacağız” dedi.
"Rekabetçi füzyon, Türkiye gibi net ithalatçı enerji piyasaları için çok değerli kazanımlar sağlayabilir”
IICEC’in kamu-sanayi-akademi başarı üçgeni modeli ile daha güvenli ve temiz enerji geleceğine katkı sunmaya devam ettiğini belirten IICEC Direktörü Bora Şekip Güray, daha güvenli ve daha temiz enerji geleceğine ilişkin çalışmalarda füzyon teknolojisinin son dönemde giderek daha fazla öne çıktığını belirtti. Bu alanda liderlik ettiği teknolojik çözümlerle dünyanın önde gelen bir projesine imza atan MIT Plazma Bilimi ve Füzyon Merkezi Direktörü Profesör Whyte'ı Sabancı Üniversitesi IICEC olarak Türkiye'de konuk etmiş olmaktan büyük memnuniyet duyduklarını ifade eden Güray, sürdürülebilir füzyon çözümlerinde sağlanacak gelişmelerin, enerji ve iklim geleceği için kritik olacağının altını çizdi. Güray, enerji güvenliği, iklim değişikliği ile mücadele ve enerji ekonomisi alanları değerlendirildiğinde, tüm bu faktörler içerisinde füzyonun, global enerji dengelerini dönüştürücü potansiyeline dikkat çekerken, rekabetçi füzyonun Türkiye gibi enerji talebi büyüyen ve enerjide net ithalatçı olan enerji piyasaları için gelecekte ayrıca çok değerli kazanımlar sağlayabileceğini ifade etti.
Shura Enerji Dönüşümü Merkezi, ‘Enerji Dönüşümü Perspektifinden Türkiye'nin Yeşil Tahvil Potansiyeli’ başlıklı politika notunda söz konusu dönemde yatırım ihtiyacının 135, finansman ihtiyacının 107 milyar dolar olduğu öngörüsünü yinelerken finansman ihtiyacının %15'lik kısmının yurt dışı yeşil tahvil ihraçlarıyla karşılanabileceği belirtti. Notta kamu kuruluşları, sanayi ve hizmetler sektörü, enerji sektörü ve finans sektörünün toplam 16 milyar dolarlık, yıllık ise ortalama 1,8 milyar dolarlık yeşil tahvil potansiyeli bulunduğu ifade edildi.
Michelin, sırasıyla yüzde 45 ve yüzde 58 sürdürülebilir malzeme içeren; biri otomobiller diğeri otobüslerde kullanılmak üzere iki yeni lastik çıkarıyor. Yol kullanımı için onaylı olan bu lastikler, mevcut lastiklerle tamamen aynı performans seviyelerine ulaşıyor.
Michelin, yüksek seviyelerde sürdürülebilir malzeme içerecek yeni ürün gamını iki üç yıl içerisinde önden üretmeye ve pazarlamaya başlamak üzere yeni bir adım attı. Michelin, sırasıyla yüzde 45 ve yüzde 58 sürdürülebilir malzeme içeren, biri otomobiller diğeri otobüslerde kullanım için iki lastik çıkarıyor. Yol kullanımı için onaylı olan bu lastikler, mevcut lastiklerle tamamen aynı performans seviyelerine ulaşıyor. Grup 2030 yılında yüzde 40’lık hedefine ulaştıktan sonra 2050 itibarıyla yüzde 100 biyolojik kaynaklı, yenilenebilir ve geri dönüştürülebilir malzemelerden küresel üretim yapacağı taahhüdünü karşılamak üzere çalışmalarını sürdürüyor.
Michelin bu ilerlemeyi, doğal kauçuğun bolca kullanımına ve lastiklerine geri dönüştürülmüş karbon siyahı, ayçiçek yağı gibi yağlar ve biyolojik kaynaklı reçineler, pirinç çeltiğinden elde edilen silika ve hatta geri dönüştürülmüş çeliği dahil etmesine borçlu. Lastiklerinin geliştirme sürecine sürdürülebilir malzeme eklemek, Grubun gerçek bir taahhüdü. Bunu gerçekleştirirken performanstan hiç taviz verilmiyor ve tasarım, imalat, nakliye, kullanım ve geri dönüşüm gibi yaşam döngüsünün her adımında çevre üzerinde etki bırakmamak için her türlü gayret sarf ediliyor.
Michelin uzmanlığına ve Ar-Ge’nin katkısına güveniyor
Belirlediği yol haritası doğrultusunda hareket eden Michelin; hem yüksek teknolojili malzeme alanındaki uzmanlığına hem de 6000 mühendis, araştırmacı, kimyager ve geliştirmeciden oluşan Ar-Ge departmanının tamamının katkısına güveniyor. 2021 yılında Michelin’in sadece bu malzemelerle 3678 aktif patent sahibi olduğu dikkat çekiyor.
Sürdürülebilir malzemeler alanında inovasyonların hızı ve doğasının yeni beceriler gerektirdiğinin farkında olan Grup, amaca yönelik bir ortaklıklar programına dahil olarak bilhassa dönüşüm ve geri dönüşüm alanlarında çığır açıcı teknolojilerin geliştirilmesini hızlandırmayı amaçlıyor. Bunun örnekleri arasında; Pyrowave (r-stiren), Carbios (r-PET), Enviro (rCB), ADEME’nin katılımıyla (Fransız ekolojik geçiş ajansı) IFPEN/Axens (biyobutadien), yine ADEME ile birlikte üstlenilen Empreinte* projesi ya da Michelin’in bir dizi Avrupalı ortakla ve AB desteğiyle kullanım ömrünün sonuna gelmiş lastikleri yeni lastiklere eklenebilecek yüksek kaliteli ham maddelere dönüştürmek için sürdürdüğü döngüsel ekonomi projeleri BlackCycle ve Whitecycle gösterilebilir.
*Empreinte projesi şu anda Fransa 2030 içine dahil edilen ve ADEME tarafından yürütülen gelecek yatırımlar Programının bir parçası olarak devlet tarafından finanse ediliyor.