Uzman sanayi inisiyatifi ve etkin sivil toplum kuruluşu kimliklerini bünyesinde bir araya ÇEVKO Vakfı'nın, Dünya Geri Dönüşüm Haftası için yayınladığı mesajda, sürdürülebilir bir dünya için büyük önem taşıyan geri dönüşümün, toplumun farklı kesimlerini kapsayan çok paydaşlı bir süreç olduğuna ve sürecin başlangıç noktasını bireylerin oluşturduğuna vurgu yapıldı.
1991 yılında, geri dönüşüm odaklı sürdürülebilir gelişmeye katkı sağlamak üzere, bir gönüllü sanayi inisiyatifi olarak kurulan ve 31 yıldır artan bir ivmeyle sürdürdüğü çalışmalarıyla, geniş kitlelere dokunan bir sivil toplum kuruluşu kimliği kazanan ÇEVKO Vakfı, özellikle son yıllarda ülkemizde “İklim krizi ile savaşım” ve “döngüsel ekonomiye geçiş” konularında fikirsel önderlik üstelenen kurumların başında yer alıyor.
Sürdürülebilir bir dünya için, tüm bireylere sorumluluk düştüğünü ifade eden ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Atıkların aslında birer kaynak olduğunu unutmamalıyız. Atıklar geri dönüşüm sürecine sokularak yeni ürünlerin üretilmesinde hammadde olarak kullanılır. Geri dönüştürülmüş atıkların hammadde olarak kullanılması sayesinde, enerji tasarrufu sağlanır; su, ağaçlar, petrol, vb. doğal kaynaklar korunur. Üretim maliyeti düşer, yeni iş olanakları yaratılır, böylelikle ülke ekonomisine katkı sağlanır. Her şeyden önemlisi, gelecek kuşaklara daha mutlu olacakları, daha yaşanılır bir çevre ve kullanabilecekleri doğal kaynaklar bırakılır. Bu değer zincirinin başlangıç noktasını da bireyler olarak bizler ve olumlu davranışlarımız oluşturuyor. Öte yandan, atıkların hammadde olarak yeniden değerlendirilmesini sağlamak, yani geri dönüşüm için evlerimizde atıklarımızı ayrı olarak biriktirmek ve geri dönüşümlerini sağlamak da sorumluluklarımız arasında yer alıyor. Bu konularda duyarlılık gösteren her birey, bu olumlu davranışların en yakınlarından başlayarak çevresinde yaygınlaşması ve bu konuda bilincin ve farkındalığın artması için gönüllü katkı sağlayabilir” şeklinde konuştu.
Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu’nun temsilcisi olan ÇEVKO Vakfı’nın, alanında Türkiye’nin ilk yetkilendirilmiş kuruluşu olarak 2005 yılından 2020 yılına dek geçen 15 yılda yaklaşık 7,5 milyon ton ambalaj atığının toplanarak geri dönüştürülmesini sağladığını belirten Mete İmer, “Vakfımız bu çalışmayı binlerce ekonomik işletmenin yasal sorumluluklarının yerine getirilmesi için onların mali desteği ile genişletilmiş üretici sorumluluğu modeliyle gerçekleştirmiştir. Atık yönetimi alanında yürürlüğe giren yeni düzenlemelerle, ülkemizde 2020 yılından sonra ambalaj ve diğer atıkların yönetimi ile ilgili sorumluluğu tümüyle kamu otoritesi üzerine almıştır. Ekonomik işletmeler ise devlete geri kazanım katılım payı öder duruma gelmiştir” dedi.
Geri dönüşümün toplumun farklı kesimlerini ilgilendiren bir kültür konusu olduğunu belirten Mete İmer sözlerini, “ÇEVKO Vakfı olarak kurulduğumuz günden beri, geri dönüşüm kültürünün yaygınlaşması ve toplumun çoğunluğunun kaynağında ayrı toplama alışkanlığı edinmesi konusunda, okullarda eğiticilerin eğitimi yoluyla olsun, evlerde ve iş yerlerinde kapı-kapı bilgilendirmeler yoluyla olsun, kalabalıkların yer aldığı büyük etkinlikler veya medya yoluyla olsun, iletişim çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Günlük yaşam alanlarımızda kullandığımız ürünlerin ambalaj atıklarını ayrı olarak biriktirmek ve bunları mahallelerimizde yer alan ambalaj atık noktalarına atmak basit, ancak etkili bir adımdır. Mahallesinde bir atık noktası bulunmayan bireyler, belediyeleriyle bu konuda temasa geçebilir” şeklinde sürdürdü.
ÇEVKO Vakfı bünyesinde geliştirilen ÇEVKO Dijital Çözümleri’nin, bu konuda belediyelerin, kamu kuruluşlarının ve ticari işletmelerin yaşamını kolaylaştırdığını sözlerine ekleyen Mete İmer, “ÇEVKO Dijital Çözümleri, yenilikçi, kurulum kolaylığı sağlayan ve gereksinimlere göre geliştirilebilen pek çok özelliğiyle, alışveriş merkezleri, zincir marketler, oteller, benzin istasyonları, vb. çok çeşitli işletmenin, atık yönetimi ile ilgili süreçlerine bütünsel bir dijital çözüm sunacak niteliktedir” dedi.
Sürdürülebilir yaşama katkı sağlayacak tercihler konusunda daha fazla bilgi almak, bu konuda toplumun bilinçlenmesine yardımcı olacak, farkındalığı yaygınlaştıracak faaliyetlerin bir parçası olmak isteyen herkesi, ÇEVKO Vakfı Gönüllüsü olmaya davet eden Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: “ÇEVKO Gönüllüleri’ni genişletmek, önümüzdeki dönemde öncelik vereceğimiz konular arasında yer alıyor. Etkinliklerimize aktif gönüllü katılımın yanı sıra, sürdürülebilir atık yönetimine bireysel katkı konusunda çevrelerine örnek oluşturmak, bilinçlendirme çalışmalarımızda yer almak ve sürdürülebilir bir dünya için gönüllü katkısı sağlamak isteyen herkes, Vakfımızın internet sitesi üzerinden ÇEVKO Gönüllüsü olmak için başvurabilir.”
2023 Yılının İkinci ÇEVKO Vakfı Söyleşisi Gerçekleştirildi
İKLİM KRİZİNE DAİR “YAPILMASI” ve “YAPILMAMASI” GEREKENLER
ÇEVKO Vakfı Söyleşileri, 2023 yılında da devam ediyor. Küresel Isınma Kurultayı Komitesi işbirliğiyle,ÇEVKO Vakfı İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu'nun hazırladığı bu yılki söyleşilerin ikincisi, “İklim Değişikliği, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler” başlığıyla gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak’ın yaptığı, ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer’in de katılımıyla gerçekleşen söyleşiye; P&G Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Kurumsal İletişim ve Medya Direktörü Nesli Kılıçal, Bursa Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi - Sürdürülebilir Kampüs Koordinatörü Prof. Dr. Güray Salihoğlu, Bursa Uludağ Üniversitesi İklim Elçisi ve Sürdürülebilir Kampüs Öğrenci Topluluğu Üyesi Simge Çağlar konuşmacı olarak katıldı.
ÇEVKO Vakfı, ÇEVKO Vakfı Söyleşileri ile iklim krizi konusunu tüm yönleriyle ele alıyor. Küresel Isınma Kurultayı Komitesi işbirliğiyle, ÇEVKO Vakfı İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu'nun hazırladığı bu yılki söyleşilerin ikincisi, "İklim Değişikliği, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlığıyla gerçekleştirildi. Zoom platformu üzerinde düzenlenen söyleşinin moderatörlüğünü, Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak üstlenirken, söyleşiye ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer ev sahipliği yaptı. 2023 yılındaki “ÇEVKO Vakfı Söyleşileri”nin ikincisinin konuşmacıları ise P&G Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Kurumsal İletişim ve Medya Direktörü Nesli Kılıçal, Bursa Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi - Sürdürülebilir Kampüs Koordinatörü Prof. Dr. Güray Salihoğlu, Bursa Uludağ Üniversitesi İklim Elçisi ve Sürdürülebilir Kampüs Öğrenci Topluluğu Üyesi Simge Çağlar oldu.
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer’den Siyasi Partilerin Mutlaka Dikkate Alması Gereken 10 Madde
Moderatör Celal Toprak, ÇEVKO Vakfı Söyleşileri’nin önemini vurgulayarak ilk sözü ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer’e verdi. 2021 yılında ÇEVKO Vakfı’nın 30’uncu kuruluş yılı çerçevesinde başlatılan ve üçüncü yılına giren söyleşilerin toplumda farkındalığın yükselmesine katkı sağladığını söyleyen Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Önümüzde genel seçimler var. Bu vesile ile bir sivil toplum kuruluşu olarak siyasal partilere çevre ile ilgili birtakım öneri ve çağrılarda bulunmak istiyorum. Özellikle çevre konusunda kamu otoritesini oluşturacak, siyasal partilerin sivil toplumu dinlemesi, onlarla birlikte çalışması başarı açısından çok önemli. Biz ÇEVKO Vakfı olarak, “Cumhuriyetin 100. Yılında Çevre Politikası Önerisi” hazırladık. Çevre, çok kapsamlı bir alan. Öncelikli konumuz olan İklim Krizi’ne karşı yapılması gerekenleri, ÇEVKO Vakfı olarak uzunca bir zamandır çeşitli vesilelerle ifade ediyoruz. Tüm siyasal partilere bu konunun önemini anımsatmak bakımından, iklim krizi ile mücadele konusunda geliştirdiğimiz 10 maddeden oluşan öneriler paketimizin burada kısaca üzerinden geçmek istiyorum. Biliyorsunuz, iklim krizi ile mücadele kapsamında Paris Anlaşması’nı kabul ederek ülke olarak “2053’te Karbon Nötr Olma Hedefi” belirledik. Birinci önerimiz, BM’ye verdiğimiz ulusal katkı beyanının güncellenerek daha iddialı hale getirilmesi yönündeydi; bu konuda 27. BM Taraflar Konferansı’nda, salım artışından yüzde 21 azaltım olan hedefimiz, artıştan yüzde 41 azaltım olarak güncellendi. Fakat biz bunun, 2053 yılında Karbon Nötr olabilmemiz için mutlak azaltım hedefi haline getirilmesi yönünde çalışılmasını öneriyoruz. İkinci önerimiz, İklim Yasası ve gerekli yasal düzenlemelerin çıkartılması ve bu konuda bir an önce uygulamaya geçilmesi. Bu alanda epeyce hazırlık yapıldığını biliyoruz, biz de bu çalışmalar içinde yer aldık ama zaman kaybetmeden bunların yürürlüğe girmesi çok önemli. Üçüncüsü; bu yasal düzenlemelerle bağlantılı olarak Emisyon Ticaret Sistemi veya benzeri yöntemler yoluyla artık karbon salımına ülkemizde de bir sınır, bir bedel konulması. Dördüncüsü; enerji üretiminde kömürün kullanımına kademeli olarak azaltılması suretiyle son verilmesine ilişkin bir plan yapılması. Bu konuda ilgililerden çok fazla ses duyamıyoruz. Tabii ki enerji güvenliğimiz önemli ama bütün dünyanın bu yönde hareket ettiğini düşünerek bu konuda da bir plan yapılmasını öneriyoruz. Beşincisi; ormanların ve diğer karbon yutaklarının çoğaltılması için yine bir plan yapıp uygulamak. Bu konuda da önemli çalışmalar var, sürdürülmesi gerekli. Altıncı olarak binalarda, sanayide ve ulaşımda enerji verimliliğinin artırılması, yenilenebilir enerjiye geçişin daha iddialı hale getirilmesi önemli. Yenilenebilir enerji açısından, kapasite olarak, aslında ülkemiz hidrolik enerjiyi de dikkate alırsak, yüzde 50’yi geçmiş durumda. Bu iyi bir sonuç. Ciddi bir kapasitemiz var fakat ülke potansiyeline uygun olarak bunu daha da ileriye götürebiliriz. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi yanında yeşil hidrojenden de yararlanabiliriz. Bu konudaki yatırımların, çalışmaların devam etmesi önemli. Yedinci olarak enerji sektörü ve sanayiden kaynaklanan salımların yanında ulaşımdan, binalardan, tarımdan ve atıklardan çıkan salımların da azaltılması önemli. Sekizinci önerimiz iklim değişikliğine uyum konusunda bölgesel ölçekli plan ve çalışmaların yapılarak yürürlüğe konulması. Bu konuda da çeşitli illerimizde çalışmalar başladı, ama bu çalışmaların ülke geneline yayılması, benimsenmesi, sahiplenilmesi çok önemli çünkü artık iklim değişikliğinden kurtuluşumuz yok. İklim değişikliğine uyum sağlayacak önlemleri kesinlikle almamız gerekiyor. Bütün bunları gerçekleştirmek için ciddi bir finansal kaynağa gereksinim var ve belki de en zor kısım bu. Dokuzuncu önerimiz finansal kaynağın kamu, özel sektör, ulusal ve uluslararası fonlardan sağlanması için iş birliğiyle çalışılması. Onuncu ve son olarak da toplumda iklim krizine karşı farkındalığın oluşturulması, alışkanlıkların değişimi için ulusal kampanya başlatılması ve bunun sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. İklim krizi riski yüksek Türkiye için belirlediğimiz 10 maddeden oluşan bu önerilerle tekrar çağrıda bulunuyoruz. Kapsamı çok geniş olan "Çevre”nin diğer konuları da önemli. Bu konular, iklim değişikliğinin yanında, atık yönetimi, su kalitesi, hava kalitesi, gürültü, yatay mevzuat, kimyasallar gibi pek çok alt başlıktan oluşuyor. Bu başlıklarda da yapılacak şeyler var. “Atık Yönetimi”, ÇEVKO Vakfı olarak bu alanda uzmanlaşmış bir kuruluş olduğumuz için bizim açımızdan öncelikli, çünkü dünyanın döngüsel ekonomiye geçmekte olduğu günümüzde, bütün dünya atığın çöp değil, değerlendirilmesi gereken bir kaynak olduğunu konuşuyor. Bunun Yeşil Mutabakat ile, AB ile yaptığımız sözleşmelerle yakından ilgisi var. “Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu”, atıkların kaynağında ayrı toplanıp geri dönüştürülmesi için aslında AB’de 20-30 yıldır uygulanmakta olan bir model. Bu modeli biz, ülkemizde 2-3 yıl öncesine kadar sistematik olarak 15 yıl uyguladık; fakat daha sonra terk ettik. Siyasal partilere, Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu’nun ülkemizde finansal bir model olarak, tüketim sonrası atıkların geri dönüştürülmek üzere kaynağında ayrı toplanması için kullanılabilecek verimli bir yöntem olduğunu hatırlatmak istiyor; bu modelin ülkemizde yeniden tesis edilmesi için çağrıda bulunuyoruz.”
ÇEVKO Vakfı Söyleşilerine Üniversitelerin ve Gençlerin Katılımı Çok Önemli
ÇEVKO Vakfı Söyleşileri’ne üniversitelerin ve gençlerin katılımının önemine vurgu yapan Mete İmer, “Üniversitelerimiz, öğrencilerimiz ve sanayi kuruluşlarımızla birlikte bu söyleşileri yapmaktan dolayı çok mutluyuz. Sanayisiz bir toplum mümkün değil, ama gençlerimiz sanayi kuruluşlarını da, bilinçli birey ve tüketiciler olarak, çevreyle ilgili konularda her zaman uyarmamız gerektiğini düşünüyor. Bireyler, tüketiciler olarak taleplerimiz değişirse, sanayi de buna uymak zorunda kalacaktır. Öncü sanayi kuruluşları, sürdürebilirlik ve iklim krizi ile savaşım konusunda çalışmalarına çoktan başladılar ve bu konularda örnek oluyorlar. Diğer ekonomik işletmeler de onları izleyecektir. Ben, hukuk kuralları, yasal düzenlemelerin uygulanması bakımından kamu otoritesini de önemsiyorum. Kısacası gezegenimizi kurtarmak yine bizim elimizde. Bilimsel gelişmelerin ışığında güzel bir gelecek mümkün” şeklinde konuştu.
P&G Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Kurumsal İletişim ve Medya Direktörü Nesli Kılıçal: “NASA İle Ürün Geliştiriyoruz”
“Türkiye’de 10 evden 9’unda varız” diyen P&G Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Kurumsal İletişim ve Medya Direktörü Nesli Kılıçal, kullanıcılarını bu ekosistemin nasıl bir parçası haline getirdiklerini ve onları nasıl birer “İklim Elçisi”ne dönüştürmeye çalıştıklarını anlattı: “Mete Bey’in de söz ettiği üzere 10 maddede de yer alan enerji tasarrufu hakkında bilgi vermek istiyorum. Kullanılan enerjinin yüzde 30’u evlerde tüketiliyor. Bizim de banyo ve mutfaklara yönelik suyla, elektirikle kullanılan ürünlerimiz var. Bu nedenle evde kullanılan enerji bizi çok ilgilendiriyor. P&G olarak her yıl 20 binden fazla araştırma yapan bir şirketiz. Bu araştırmalar sayesinde tüketicilerin kullanım alışkanlıklarını, ürünlere bakış açısını anlamaya çalışarak ürünler geliştiriyoruz. Analizler de elektrik ve su kullanımına odaklanmamız gerektiğini söylüyor. Örneğin, Fairy, ön yıkama alışkanlığına son vermek amacıyla çok ciddi çalışmalara imza attı. Biz bu yönde iletişim yapan ilk markalardan biriyiz. Kullanıcıların alışkanlıklarını değiştirmeyi hedefledik. Ayrıca alışkanlıklarından, ön yıkamadan vazgeçmeyen kullanıcılar için geçen yıl Fairy Power Sprey’i çıkardık. Ev içi tüketimi yüksek olan ürünler söz konusu olduğunda kullanıcıları bu yönde bilinçlendirebilmenin öneminin farkındayız. Benzer bir çalışmayı, Ariel ve Alo markalarımızda da yapıyoruz. Çamaşır yıkamadaki ayak izinin yüzde 60’ı yine kullanım alışkanlıklarından kaynaklanıyor. Oysa Türkiye’de tüm çamaşırların 30 derecede yıkanması, 6 milyon hanenin bir yıllık elektrik ihtiyacından tasarruf edilmesi anlamına geliyor. 2021 yılında NASA ile yaptığımız bir çalışmadan da söz etmek istiyorum. Uzaya giden astronotların kıyafetlerini nasıl yıkadığını hiç düşündünüz mü? Uzun süre giyiyorlar ve sonunda yakılıyor. NASA ile yaptığımız iş birliği ile kıyafetlerin uzayda nasıl yıkanabileceğine çözüm bulmaya odaklandık. Öncelikle lekeyi çözücü maddede silikon kullanılmaması gerekiyor ve deterjanın tamamı bozunabilir maddeden olmalı. Ayrıca soğuk suda performans göstermesi gerekiyor.
İyi haber ise şu; Çok az su kullanılan, hafif ve çok soğuk suda yıkamayı mümkün kılan Tide İnfinity adlı bu ürün sadece uzayda kullanılmayacak. Bu teknolojileri tüketicilerin hizmetine de sunuyoruz. Uzayda işe yaradığını kanıtlayan deterjan dünya için de çevre dostu ve az kaynak kullanan çözümler sağlayacak.dünyada da kullanılması planlanıyor. Dünyada enerji ve su tasarrufuna, sürdürülebilirliğe güçlü bir şekilde katkıda bulunan çalışmalarımıza devam edeceğiz.”
Bursa Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi - Sürdürülebilir Kampüs Koordinatörü Prof. Dr. Güray Salihoğlu: “Çocuklara Sürdürülebilir Bir Gelecek Bırakabilecek Miyiz?”
Bursa Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi - Sürdürülebilir Kampüs Koordinatörü Prof. Dr. Güray Salihoğlu, İklim Krizi’ni net rakamlar vererek ortaya koyarak yapılması gerekenlerden çok “yapılmaması gerekenler”in altını çizdi: “Aslında bu dünyadaki yaşamımızı ‘sürdüremiyoruz’. Arz ve talep birbirini tutmuyor. Gezegenin bize sundukları azalırken bizim talebimiz artıyor. Temiz su azalıyor. İklim düzenlenemiyor. Türler kayboluyor. Bütün bu kaynakların yenilenme hızı bizim tüketme hızımıza yetişemiyor. Biyoçeşitlilik alarmda ama bizim gündemimizde daha çok İklim Krizi var. Net sıfır hedefleri koymaya başladık ama biyoçeşitlilik için bir hedef bile koyamıyoruz. Ben burada biraz İklim üzerinden gideceğim. Net sıfır nedir? Ne kadar emisyon salınıyor ve ne kadarı yutaklar aracılığıyla emiliyor? Dengede olursa, net sıfırdan bahsedebiliriz. Oysa ki bir açık var. 59 milyar ton sera gazı atmosfere veriliyor! Ulaşım, endüstri, binalardan kaynaklanan emisyonlar, en başta enerji temininden kaynaklanan emisyonlar nedeniyle net sıfırdan uzağız. Üstelik lehimize çalışan yutakları aleyhimize çeviriyoruz. Ağaçları kesiyoruz mesela. Mete Bey çok güzel ifade etti: politikacılardan ilk istememiz gereken şey de bu. Çocuklara yaşanabilir, sürdürülebilir bir gelecek bırakabilecek miyiz? Kurum ve kuruluşların verdikleri sözler de takip edilmeli; bunun bir karşılığı, cezası da olmalı. 2100 yılının sonuna doğru eğer bu sözler verilirse, önlemler alınırsa 1.5-2 derece sıcaklık artışının sınırı altında kalabiliriz. Türkiye aslında 2038 yılına kadar emisyonunu artıracağını söyledi. Artıştan azaltım yapacağını belirtti. Net sıfır sözünü vermek kolay değil aslında. Tüm emisyonları kapsadığından emin olacağız. Ayrıca kendi sınırlarımızın dışını da düşünüyor muyuz? Yasal düzenlemelerimiz yerinde ve uygulanabiliyor mu? Emisyon Ticaret Sistemi ile belli yaptırımlar gelecek, onları da bekliyoruz. Hem gezegen hem ülkemiz ölçeğinde yapmamız gerekenler var. 564 milyon ton bir salımımız var ülke olarak (karbondioksit eşdeğeri). Bireysel karbon ayak izimiz yıllık 6.7 ton düzeyinde (karbondioksit eşdeğeri). 1990’da 4 tondu bu değer.! Bir önceki yıl 6.3’tü. Gittikçe artıyor. 1990’da o zamanki emisyonların yüzde 25’ini yutaklarımız yutabiliyordu. 2020’de bu rakamın, yüzde 10.86 düzeyine indiğini görüyoruz. Dolayısıyla net sıfırdan uzaklaşıyoruz. Sadece ağaç dikerek de net sıfıra ulaşmamız mümkün değil. Büyümek değil, dengelenmek söz konusu olmalı. Gerekirse “küçüleceğiz”. BM’nin daha çok yaptırım gücüne sahip olmasını diliyorum. Bizim kullandığımız temiz elektrik, yüzde 50 civarında. Elektrikleşme endüstriyel kuruluşlar açısından önemli bir adım ama yapılması gerekenler bununla bitmiyor. Öte yandan döngüsel ekonomi, mevut kapitalist düzen içerisinde, bence bir ütopya. Döngüsel ekonomi diyor ki daha az satın al, daha az hammadde kullan, kullandığın hammaddeyi de işin bittiğinde çöpe atma, tekrar tekrar kullan. Oysa ki kaynak artık yok, hammadde tükeniyor. Bakış açımızı değiştirmeliyiz. Eko tasarım diye bir kavram var. Çevre için tasarım yapmaktan, dayanıklı ürünler tasarlamaktan yola çıkıyor. Yani ürünler çabuk bozulsun daha çok tüketilsin değil, dayanıklı ürünler çıksın, hızlı moda olmasın gibi kurallar getiriyor… AB, Yeşil Mutabakat söylemiyle aslında zihinsel bir dönüşümün gerekli olduğunu söylemeye çalışıyor.”
Bursa Uludağ Üniversitesi İklim Elçisi ve Sürdürülebilir Kampüs Öğrenci Topluluğu Üyesi Simge Çağlar: “Gençler Olarak Her Alanda Daha Aktif Olmak İstiyoruz”
Bursa Uludağ Üniversitesi İklim Elçisi ve Sürdürülebilir Kampüs Öğrenci Topluluğu Üyesi Simge Çağlar, Çevre Mühendisliği Yüksek Lisans son sırıf öğrencisi. Üniversitelerinin Sürdürülebilir Kampüs Topluluğu üyesi ve İklim Elçisi olarak söyleşiye katılan Çağlar, gençlere söz verilmesinden dolayı duyduğu mutluluğu dile getirerek çalışmaları hakkında bilgi verdi: “Atığın Modası Geçti etkinliğinden çevre yürüyüşlerine, Sürdürülebilirlik ile Tanışıyoruz Etkinliğinden Elektrikli ve Elektronik Atık Toplama Günü’ne, birçok etkinlik gerçekleştik, projelere imza attık. Paydaşlarla düzenli olarak toplantılar yaptık, araştırma raporları yayımladık. Haberler ve söyleşilerle de halkın konuya ilgisini çekmeye çalıştık. Gençlerin birinci ağızdan çevresel haklarını, sosyal haklarını iletebilmeleri için çalışmalar yürütüyoruz. Politikalarda, uygulamalarda aktif rol almak istiyoruz. Devletin, vakıfların teşviki de önemli. Çok farklı bölümlerden arkadaşlarımızla bir araya geldik, bu etkinlikleri de beraber yürüttük. Çevreyi umursamayan sanayi kuruluşları olmasından şikayetçiyiz. Çevre hareketleri devam ediyor ama kirletenlerin ekonomik olarak desteklendiği bir sistem istemiyoruz. Çevre politikalarının değişmesini istiyoruz. Sanayi kuruluşlarının genç bir zihniyetle, çevreci bir zihniyetle yönetilmesini istiyoruz. Öğretmenler, sanayiciler, yere çöp atmayan anne babalar, her bireyin katkısı söz konusu. Sürdürülebilir ve temiz bir çevreyi böylelikle yaratabileceğiz.”
Küresel Isınma Kurultayı Komitesi işbirliğiyle, ÇEVKO Vakfı İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu'nun hazırladığı "İklim Değişikliği, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlığını taşıyan ikinci söyleşiyi, ÇEVKO Vakfı’nın YouTube kanalından da izleyebilirsiniz:
Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından, ÇEVKO Vakfı ortaklığında hayata geçirilen “Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi (GETAM)” için Yıldız Teknik Üniversitesi ve ÇEVKO Vakfı arasında oluşturulan protokol düzenlenen bir törenle imza altına alındı. Kendi alanında Türkiye’de bir ilk oluşturulan merkez, Coca-Cola İçecek ve Unilever’in katkıları ve İstanbul Kalkınma Ajansı’nın Yenilikçi İstanbul Mali Destek Programı desteğiyle kuruldu.
Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından, ÇEVKO Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı ortaklığında, Coca-Cola İçecek A.Ş. ve Unilever San. ve Tic. A.Ş.’nin katkıları İstanbul Kalkınma Ajansı, Yenilikçi İstanbul Mali Destek Programına yapılan başvurunun kabulü ile hayata geçen “Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi” (GETAM) ile ilgili iş birliği protokolü, düzenlenen törende imza altına alındı.
Uluslararası ve ulusal standart ve akreditasyon kuralları esas alınarak kurulan GETAM (Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi), Kendi alanında Türkiye’de bir ilk oluşturuyor. Merkezde, ambalajların geri dönüştürülebilir olup olmamasından kompostlanabilirliğine, içerdiği geri dönüştürülmüş madde oranından biyobozunurluğuna kadar birçok alanda testler gerçekleştirilebilecek. Sürdürülebilirlik odaklı Kamu – Akademi - Sanayi iş birliklerine yeni bir boyut kazandıran GETAM, Coca-Cola İçecek ve Unilever’in katkıları İstanbul Kalkınma Ajansı, Yenilikçi İstanbul Mali Destek Programı desteğiyle hayata geçti.
GETAM ile ilgili iş birliği protokolü, Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Davutpaşa Kampüsünde yer alan merkezde düzenlenen törende, YTÜ Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz ve YTÜ Rektör Yardımcısı Prof Dr. Bestami Özkaya, ÇEVKO Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Okyar Yayalar ve ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer tarafından imzalandı. İmza töreni, YTÜ öğretim görevlileri ve ÇEVKO Vakfı yetkililerinin katılımıyla düzenlendi.
YTÜ Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz, “Özel sektörle iş birliği yapmak, omuz omuza vermek ve özel sektörün sorunlarına çözüm üretmek, Yıldız Teknik Üniversitesi’nin başarılı olduğu konular arasındadır. Bugün de sektör duayenleriyle çok önemli bir merkez için iş birliği yapıyoruz. ÇEVKO Vakfı ve Yıldız Teknik Üniversitesi işbirliğinde hayata geçen Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi GETAM’ın, hem iş dünyası, hem de bilim dünyası için hayırlı olmasını diliyorum. Merkezi'n ana hedefi, atıkların azaltılması ve kaynakların daha verimli kullanılması yoluyla çevre dostu bir toplum oluşturmaktır. Merkezde geliştirilen teknolojiler sayesinde, atıkların geri dönüştürülmesi daha verimli ve ekonomik hale gelmektedir. Ayrıca, geri dönüşüm süreçlerinde ortaya çıkan yan ürünlerin de kullanımı ile atık miktarı azaltılmaktadır. Merkezde yürütülen çalışmalar, sıfır atık, döngüsel ekonomi, geri dönüşüm ve sürdürülebilir kalkınma gibi konuları kapsamaktadır. Türkiye’nin ilk Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi GETAM, geri dönüşüm ve atık yönetimi konularında öncü bir rol üstlenerek, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkıda bulunmaktadır.” şeklinde konuştu.
YTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bestami Özkaya, “Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi GETAM, Türkiye'de plastik atık geri dönüşümü konusunda öncü bir rol üstlenmektedir. Merkez, atık yönetimi ve geri dönüşüm konularında sektörlerle işbirliği yaparak, sürdürülebilir bir gelecek için önemli adımlar atmaktadır. Bu sayede, Türkiye'de atık yönetimi ve geri dönüşüm konularında farkındalık artmakta ve sürdürülebilir bir gelecek için önemli bir temel oluşturulmaktadır. GETAM, döngüsel ekonomi ilkeleri doğrultusunda atıkların azaltılması ve kaynakların daha sürdürülebilir bir şekilde kullanımı için çalışmaktadır. Merkez, Türkiye'de atık yönetimi ve geri dönüşüm konularında farkındalığı arttıracaktır” şeklinde konuştu.
ÇEVKO Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Okyar Yayalar, “Teknoloji ve bilgi yoğunluğu yüksek, disiplinler arası faaliyetlere hizmet edecek, milli bilgi birikiminin geliştirilmesi esaslı bu Merkez, ülkemizde birçok kurum ve kuruluşa hizmet verebilmesinin yanı sıra ilgili tüm uluslararası gerekliliklerin de sağlanacak olmasından hareketle küresel pazarlarda da söz sahibi olacaktır. Böylesine değerli bir projede ülkemizin en saygın eğitim ve araştırma-geliştirme kurumlarından Yıldız Teknik Üniversitesi ile iş birliği yapmaktan gurur ve heyecan duyuyoruz. Sayın Rektör’ün şahsında Yıldız Teknik Üniversitesi ailesine teşekkürlerimi iletiyorum. Yenilikçi İstanbul Mali Destek Programı kapsamında verilen destekle GETAM projesinin hayata geçmesini sağlayan İstanbul Kalkınma Ajansı’na, proje destekçisi Vakıf üyelerimiz Coca-Cola İçecek ve Unilever’e şükranlarımı sunuyorum” dedi.
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Bütün dünyada yeşil dönüşümü yaşamakta olduğumuz bir zamanda inovasyon ve araştırma-geliştirmenin önemi her geçen gün artıyor. Biz de ülke olarak sürdürülebilir kalkınmamızı sağlamak için döngüsel ekonomiye geçmek zorundayız. Döngüsel ekonominin merkezinde atıkların yeniden değerlendirilmesi, geri dönüştürülmesi var. ÇEVKO Vakfı ve YTÜ iş birliğinde kurulan Türkiye’nin ilk Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi GETAM, özellikle geri dönüşüm alanında araştırma-geliştirme çalışmaları yapılması, akademik bilgi birikiminin sağlanması ve sanayinin taleplerinin karşılanması bakımından yenilikçi, çevre ile daha dost ürünlerin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Bu merkezin, ülkemize yararlı olmasını ve bu alandaki çalışmalara öncülük etmesini diliyorum” şeklinde konuştu.
2023 Yılının İlk ÇEVKO Vakfı Söyleşisi Gerçekleştirildi
İKLİM KRİZİNE DAİR EN SON GELİŞMELER MASAYA YATIRILDI
ÇEVKO Vakfı Söyleşileri, 2023 yılında da devam ediyor. Küresel Isınma Kurultayı Komitesi işbirliğiyle,ÇEVKO Vakfı İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu'nun hazırladığı bu yılki söyleşilerin ilki, “İklim Değişikliği, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler” başlığıyla gerçekleştirildi. Toplantının konuşmacıları akademisyenler ve üniversite öğrencisi genç bir iklim aktivisti oldu. Moderatörlüğünü Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak’ın yaptığı, ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer’in de katılımıyla gerçekleşen söyleşiye; Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Bahadır Kaleağası, Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Aslıhan Erbaş Açıkel ve Kadir Has Üniversitesi İklim Elçisi Ayça Sezer konuşmacı olarak katıldı.
ÇEVKO Vakfı, ÇEVKO Vakfı Söyleşileri ile iklim krizi konusunu tüm yönleriyle ele alıyor. Küresel Isınma Kurultayı Komitesi işbirliğiyle, ÇEVKO Vakfı İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu'nun hazırladığı bu yılki söyleşilerin ilki, "İklim Değişikliği, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlığıyla gerçekleştirildi. Zoom platformu üzerinde düzenlenen söyleşinin moderatörlüğünü Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak üstlenirken, söyleşiye ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer ev sahipliği yaptı. 2023 yılındaki “ÇEVKO Vakfı Söyleşileri”nin ilkinin konuşmacıları ise Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Bahadır Kaleağası, Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Aslıhan Erbaş Açıkel ve Kadir Has Üniversitesi İklim Elçisi, öğrenci ve iklim aktivisti Ayça Sezer oldular.
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer: “Dünyada yeni ekonomik kuralların belirleyicisi iklim düzenlemeleri olacak.”
Moderatör Celal Toprak, ÇEVKO Vakfı Söyleşileri’nin önemini vurgulayarak ilk sözü ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer’e verdi. 2021 yılında ÇEVKO Vakfı’nın 30uncu kuruluş yılı çerçevesinde başlatılan ve üçüncü yılına giren söyleşilerin toplumda farkındalığın yükselmesine katkı sağladığını söyleyen Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün son gelişmelerle ilgili bilgi vermek istiyorum. Dünyada iklim düzenlemeleri aslında yeni ekonomik kuralların da belirleyicisi olma yolunda gözüküyor. İklim krizi ile ilgili mücadele kapsamında uygulanan politikalar, olumlu ekonomik sonuçlar yaratacak şekilde tasarlanmaya çalışılıyor. Bu durum, teşvik, korumacılık veya güvenli tedarik zincirleri kurmak şeklinde somutlaşıyor. Avrupa Komisyonu’nun ocak ayında açıkladığı Yeşil Mutabakat Sanayi Planı, öngörülebilir ve basitleştirilmiş mevzuat, finansmana erişimi hızlandırma, emek piyasasında gerekli becerileri sağlamak ve dayanıklı tedarik zincirleri oluşturmak için ticarete açık olmak başlıklarını içeriyor. Planda, yeşil dönüşümde arz güvenliğini sağlamak üzere ‘Kritik Hammaddeler Kulübü’ kurulmasına, yani kritik hammaddelere sahip olan ülkelerin bunu kullanan ülkelerle bir araya gelip arz güvenliği için çalışmasına atıf yapılması önem taşıyor. Haziran 2022’de dünya genelinde kurulması kararı alınan İklim Kulübü’nün ana esasları da geçtiğimiz aylarda yayımlandı; kulübün kuruluş ve tanıtımı BM 28. Taraflar Konferansı’nda yapılacak. Diğer taraftan AB ve İngiltere’nin de içinde olduğu ile 50 ülke Ticaret Bakanları, İklim Koalisyonu’nu kurdular; bu koalisyonun, uluslararası ticaretin sera gazı azaltımına, dayanıklı, iklim nötr ve sürdürülebilir bir yapıya adil geçişte katkı sunabileceği belirtiliyor. Öte yandan dünya genelinde kurulan emisyon ticaret sistemlerinin (ETS) sayısı 13’ten 28’e, ETS kapsamındaki salımın toplam küresel salımdaki payı yüzde 8’den yüzde 17’ye yükseldi. Hazırlanan bir raporda ETS’lerden elde edilen gelirlerin hükümetlerce iklim eylemini güçlendirmek, yeni teknolojileri teşvik etmek ve düşük gelirli hane halkını desteklemek için kullanıldığının altı çiziliyor.”
Türkiye için Depremin Yanı Sıra Çölleşme Riski de Tehdit Oluşturuyor
Deprem felaketi sonrasında yaralarımızı sarmaya devam ettiğimizi vurgulayan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, Türkiye’ye dair iki önemli uluslararası uyarının da altını çizdi: “BM İklim Değişikliği Paneli, Türkiye’nin topraklarının yüzde 60’ının çölleşmeye yatkın, yüzde 50’sinin de deprem riski altında olduğu uyarısında bulundu. Ayrıca Avrupa Çevre Ajansı’ndan da Türkiye’nin ‘tam gaz büyüme’ stratejisini yeniden düşünmesi gerektiği, aksi takdirde yakın zamanda topraklarının büyük bölümünün yaşam için elverişsiz duruma gelebileceği uyarısı geldi. Bulunduğumuz coğrafyada hem deprem riski hem iklim krizinden kaynaklanan çölleşme riskine karşı çok ciddi, bilime dayalı önlemleri bir an önce yürürlüğe koymalı, büyüme stratejimizi sürdürülebilirlik ilkelerine göre yeniden tasarlamalıyız. Bu konuda Türkiye, biliyorsunuz ki hedef belirlemiş durumda ama bu hedefe ulaşmak için hızla iklim yasası, yasal düzenlemeler ve diğer çalışmaların da yürürlüğe konulması gerekiyor.”
Üst Gelir Grupları Daha Fazla Emisyonda Daha Fazla Payı Var
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir diğer önemli konu da iklim adaleti. BM destekli bir kuruluş tarafından yayımlanan 2023 İklim Eşitsizliği Raporu’na göre bir ülkede, yüksek gelir grubunda bulunanların karbon ayak izi, yaşadıkları ülkenin toplam sera gazı salımından bağımsız olarak, düşük gelir grubunda yer alan kimselerin karbon ayak izinden çok daha fazla. Buna karşılık, yüzde 50’lik düşük gelirli kesimin iklim krizi kaynaklı afetlerdeki oransal kayıpları, iklim krizi nedeniyle ortaya çıkan kayıpların yüzde 75’ini oluştururken, toplam küresel salımların yüzde 48’inden sorumlu yüzde 10’luk yüksek gelirli kesimse bu kayıplardan ancak yüzde 3 oranında etkileniyor. Burada, hem kayıplar bakımından düşük gelirliler açısından sıkıntılı bir durum var, hem de salımlara olumsuz katkı yapmak bakımından yüksek gelirli grupların önemli bir etkisi var. Sonuç olarak, küresel iklim krizi çabalarını finanse edebilme kapasiteleri refah seviyesi açısından değerlendirildiğinde, karbon ayak izi en yüksek yüzde 10’luk kesim iklim eylemlerinin finansmanında kullanılabilecek kaynakların yüzde 76’sını elinde bulunduruyor. Bu durum da ülkelerde çeşitli yeni vergilerin ortaya çıkmasına yol açabilecek; iklim adaletini sağlamaya ve hane halklarının bu konudaki direncini artırmaya yönelik birtakım mali önlemleri gündeme getirebilecek.”
ÇEVKO Vakfı Söyleşileri’ne Üniversitelerin ve Gençlerin Katılımı Önemli
ÇEVKO Vakfı Söyleşileri’ne üniversitelerin ve gençlerin katılımının önemine vurgu yapan Mete İmer, “İklim krizi ile mücadelede gençlerin de katkısı olsun, gençleri de dinleyelim istiyoruz. Gençler gümbür gümbür geliyor. Gerçekten bu konuda geçmişte yapılan yanlışlar bakımından sorumlulukları az ama bu sorundan en çok etkilenecek olanlar da onlar. Onun için birlikte çözüm üretmek ve bu konuyu sahiplenmek bakımından gençliği burada görmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Üniversitelerin bilimsel çalışmalarına gereksinim var. Dünya bir değişim içinde. Yeşil dönüşüm hızla gerçekleşiyor. Bizim de ülke olarak çok büyük zorluklarımız var ama bu gelişmenin dışında veya gerisinde kalmamamız gerekiyor. Hep birlikte, bir sonraki kuşaklar için, bu konuda başarılı olmak zorundayız,” şeklinde konuştu.
Yapay Zeka ve Yeşil Dönüşüm Öne Çıkan Sektörler
ÇEVKO Vakfı Söyleşileri’nin ilkinin konuklarından Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Bahadır Kaleağası, küreselleşmeden Yapay Zeka ve Yeşil Dönüşüm’e ufuk açıcı bir konuşma yaptı: “Yeşil konular, 25 yıl öncesinde çok konuşulmuyordu. Bir siyasi partinin gündeminde olan, vatandaşa da şirin gözükebilecek konulardı. Bugün ÇEVKO Vakfı dahil STK’ların, devletin, yerel yönetimlerin, şirketlerin gündeminde. Jeopolitiğin ve jeostratejik düşüncenin şirketlerin günlük nakit akışı kararlarına, tasarım kaynaklarına, insan kaynaklarına kadar gündemde olduğu; yapay zeka, eğitim politikası, tarım, ticaret politikalarıyla ilgili kararlar ya da afet yönetimi ile ilgili kararlar gibi konuları da ilgilendirdiği bir dönemdeyiz. Zaman ve mekan kavramı da değişiyor. Yönetilecek birçok sorun var. Geçen haftalarda AB, nükleer enerjinin temizliğini tartıştı. Küçük modüler reaktörler konuşulacak. Nükleer önemli çünkü Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin bir sonucu da dünyada enerji dengelerinin bozulması oldu. Nükleer enerjiden çıkma kararı alan Almanya, şimdi eldekini korumanın yollarını arıyor. 13 ülke, nükleer enerjiden yararlanıyor. Büyük de bir Ar-Ge yatırımı var. ABD, Çin, Avrupa, Japonya gibi pek çok ülke hem yenilenebilir enerjiye hem de nükleere yatırım yapıyor. Bir orta yol bulunmaya çalışılıyor. Ayrıca AB, 2035’te yüzde 100 elektrikli araçlara geçme kararı almıştı ama Almanya ve İtalya, yeni teknolojilere yatırımın bu kadar kolay olmadığını, zaman gerektiğini anladı. Şimdi eFuel’e yatırım yapılması planlanıyor. Almanya bunu yapan ülkelerden. Peki bunları kim yapacak? 3-4 milyonluk bir insan kaynağı açığı var, STEM, teknoloji temelli bilimlerde. İnsan kaynağına yatırım, orta vadeli bir yapısal reform, kısa vadeli de değil. Nasıl olacak? Tüm bu sektörlerden bahsederken iki sektör ön plana çıkıyor: Yapay Zeka ve Yeşil Dönüşüm. Birbirini destekleyen alanlar aynı zamanda. Türkiye ise bir seçim dönemine doğru gidiyor. İktidar nasıl şekillenirse şekillensin, küresel rekabet gücünün artırılması planlanırken yapılması gerekenler var. Hukuk devleti olmak, insan hakları, demokrasi gibi. Bunlar olmadan hiçbir alanda ilerleme mümkün değil, ekonomi dahil. Bütün bunların yol açacağı yapısal reformlar içinde tabii ki dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm gibi alanlar, eğitim, Ar-Ge’ye yatırım gibi birbirini destekleyici süreçler var. AB ile Gümrük Birliği’nin yenilenmesi gündeme gelecek. Gümrük Birliği bir ticaret anlaşması değil, ekonomik entegrasyon anlaşması. Türkiye’nin de yeşil, dijital ve sosyal bir Gümrük Birliği anlaşmasına imza atmayı gerekiyor. Hepsini kapsamalı.”
İklim Adaleti Uluslararası Hukuk Alanında Giderek Daha Fazla Önem Kazanacak
Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Aslıhan Erbaş Açıkel ise üniversite bünyesinde kurdukları İklim Değişikliği ve Hukuk Laboratuvarı’nın çalışmalarına değindi: “Üniversitemiz bünyesinde kurduğumuz İklim Değişikliği ve Hukuk Laboratuvarı’nda iklim hukuku konusunda yeni bir ders tasarımı, öğrenci çalışma grupları ve iklim hukukuna ilişkin çeşitli konuların ele alındığı bir seminer serisi olmak üzere çeşitli faaliyetler gerçekleştirdik. İklim, Denizler ve Deniz Çevresinin Korunması’na dair bir AB projesine geçtiğimiz günlerde başvurduk ve sonuç beklemekteyiz. İklim Adaleti konusu seminer serilerimizde ele aldığımız konulardan biri oldu. İklim adaleti en temelinde karbon emisyonu çok az olan ülkelerin, toplumların hatta hiç etkisi olmayan canlıların iklim krizinden en çok etkilenenler olmasını ifade ediyor. Seminerimize katılan sayın Cameron Diver, Pasifik ülkeleri perspektifinden iklim adaletini çok güzel bir şekilde gözler önüne seren açıklamalarda bulundu. Pasifik ülkeleri ada ülkelerinden oluşuyor ve iklim değişikliği nedeniyle de global ısınma, buzulların erimesine, bu durum da deniz seviyelerinin yükselmesine yol açıyor. Deniz seviyeleri yükselince de ada ülkeleri sular altında kalıyor. Bir devleti devlet yapan üç unsurdan bir tanesi olan ülke yani kara toprağı, aslında yok oluyor. Bunun sonucunda o ülkenin vatandaşlarının yaşayabildiği bir toprak olmayacak. Pasifik Ülkeleri, karbon emisyonuna en az etki eden ülkelerden. Bunun gibi ısınma ve çölleşme; ekonomisi tarıma dayalı pek çok ülkenin tarım yapamamasına yol açacak. Tarım ve su sıkıntısı yanında biyolojik çeşitliliğin azalması, iklim mültecileri vb. hususların hepsi İklim Adaleti ile ilgili ve görüldüğü üzere iklim değişikliğinin etkilerinin buna en az ölçüde katkıda olanlar tarafından hissedilmesi oldukça önemli bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkıyor. Yeşil Mutabakat ise iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir belge. Avrupa İklim Kanunu ve diğer ikincil mevzuatlar ile birlikte iklim krizi ile mücadelede önemli bir adım atılmış durumda. Yeşil Mutabakat’a İklim Adaleti perspektifinden yaklaştığımızda ise, insan merkezci bir yaklaşım ile hazırlandığını, daha ziyade iklim değişikliği ile mücadelede ekonomik dengeleri gözetmeye çalıştığını ve bu açıdan İklim Adaleti konusunda bir misyona sahip olmadığını görüyoruz. Bu açıdan iklim değişikliği ile ilgili politikaların alınması ve hukuki düzenlemelerin tesisi sırasında iklim adaletinin de dikkate alınması konusunda Devletlere daha çok rol düştüğünü düşünüyorum. İklim Değişikliği konusundaki kırılgan ülkelerin iklim müzakerelerine katılımı ve alınan kararlardaki etkinliklerinin sağlanması çok önemli. İklim adaleti, nesiller arasındaki adaletin sağlanması açısından da dikkate alınmalı.”
Söyleşide Son Söz Genç İklim Aktivistinin
Kadir Has Üniversitesi İklim Elçisi Ayça Sezer ise üçüncü sınıf öğrencisi, genç bir iklim aktivisti olarak gençlerin iklim değişikliği ile ilgili mücadelede ne gibi sorumluluklar alması gerektiğini özetledi, yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi: “İklim Krizini bir an önce çözebilmek, etkilerini azaltabilmek için bilim insanları çözüm üretmeye gerek devletler gerek insanlar üzerinde farkındalık yaratmaya çalışıyorlar. Çünkü biliyorlar ki bu sorunu ancak hep birlikte çözebiliriz. Karbon ayak izimizi derhal düşürmek elbette kolay değil. İklim değişikliği konusunda önlemler almak ve sürdürülebilir bir sanayi sistemi kurmak ve İklim Adaleti’ni sağlayabilmek adına düzenleyici kurallar bulunmadığından bu sorun biraz inisiyatif alınan bir konuya döndü. Hukukun bu konudaki önemini de göz önünde bulundurarak üniversite olarak birçok çalışma yürüttük. İklim Değişikliği ve Çalışma Grubu olarak İngiltere İklim Yasası’nı tercüme ettik. Bu çalışma sırasında ilgili tüm kurumların, yeni kurumlar da hayata geçirilerek nasıl entegrasyon ve koordinasyon içinde çalışmasının mümkün olduğunu, hukukun bağımsız bir denetim mekanizması olarak iklim değişikliği ile mücadelede nasıl bir politika belirleme aracı haline gelebileceğini gördük. Böylece ülkemizde yürürlüğe girmesi planlanan İklim Kanunu’nun önemini daha iyi anladık. Bu kanunla sürdürülebilir enerjinin desteklenmesi, karbon emisyonu denetimi ve azalımı, kurulacak sorumlu birimler ve gerekli raporlamalar gibi çevreyi korumak ve iklim değişikliğinin sebeplerini ve etkilerini azaltmak adına düzenlemeler bekliyoruz. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın başta isminin değişmesi olmak üzere birçok gelişime imza attığını da belirtmek gerekir. Bakanlık bünyesinde gerçekleştirilen İklim Şurası’nda İklim değişikliğine uyum, sera gazı emisyonlarının azaltımı, teknoloji ve bilim, yeşil finansman, göç ve sosyal politikalar olmak üzere çeşitli bağlamlardan incelendiğinde, planlanan kanun hakkında istişarelerde bulunduğu kaydedildi. Türkiye, 2021 yılında Paris İklim Anlaşması’nı yürürlüğe koydu. AB Yeşil Mutabakatı da son derece önemli. Gerekli adımların atılması gerekiyor ama devletlerin nasıl adımlar atması gerektiği onlara bırakılıyor. Örneğin, COP27 Konferans. Özellikle az gelişmiş devletler için bir fon oluşturulmasına karar verildi ama bu kadar. Nasıl değiştirilecek, nasıl oluşturulacak, bunların hiçbirinin cevabı verilmedi henüz. Akademinin ve üniversitenin rolü de burada karşımıza çıkıyor. Tüm alanlarda bilim insanlarının bu hususta yapması gereken, bilimsel temellere dayalı kararlar alma konusunda yetkili ve ilgili mercilere gerekli tavsiyelerde bulunmak ve konunun öneminin anlaşılmasını sağlayarak, bu bağlamda süreçleri hızlandırmak. Gerek okullarda gerek okul dışı bilinçlenerek çevremizi de bu çerçevede bilinçlendirmeyi hedefliyoruz. Bizim okulumuzda olduğu gibi disiplinler arası çalışmaların yürütüldüğü çalışma gruplarına ihtiyaç var. İlgili kamu kuruluşları ile birlikte toplumun daha çok bilinçlendirilmesi sağlanmalı.”
Küresel Isınma Kurultayı Komitesi işbirliğiyle, ÇEVKO Vakfı İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu'nun hazırladığı "İklim Değişikliği, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlığını taşıyan ilk söyleşiyi, ÇEVKO Vakfı’nın YouTube kanalından da izleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=mKTt2WyOx_Y
Böylece Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Sınırda Karbon Düzenlemesi’yle (SKD) ilgili detaylar netleşmiş oldu.
Düzenlemeler için test aşaması olarak görülen raporlama yükümlülüğü 1 Ekim 2023 tarihinden itibaren hayata geçecek. Türk ihracatçı şirketler de 1 Ekim 2023’te raporlamaya, 2026 yılı itibarıyla da mali yükümlülüklerle karşılaşmaya başlayacaklar. ETS kapsamındaki sektörler 2005 yılına göre emisyonlarını 2030 yılı itibarıyla %62 azaltmak zorunda kalacaklar. Reformdan önce bu rakam %43 seviyesindeydi.
Binalar ve karayolu ulaşımındaki yakıtlara yönelik ikinci bir ETS kuruldu (ETS2). Deniz ulaşımı da bu kapsama dahil edildi. 2027’de uygulamaya geçecek ETS2’nin hane halkında yaratacağı mali yükü telafi etmek için Sosyal İklim Fonu kuruldu. 86,7 milyar euro tutarındaki fon kapsamında hem en kırılgan Avrupalılar desteklenecek hem de enerji verimliliği, karbonsuzlaşma ve sürdürülebilir ulaştırmaya yatırım yapılacak.
Yapılan anlaşmada yeni yeşil teknolojilere yatırım için İnovasyon Fonu, düşük gelirli Birlik üyelerini desteklemek için de Modernizasyon Fonu oluşturuldu. İkisinin toplam büyüklüğünün yaklaşık 50 milyar euro olacağı ifade ediliyor. Bu fonların gelirleri hem mevcut emisyon izin sertifikalarının satışından hem de yeni izinlerin ihraç edilmesinden sağlanacak.
AB ülkeleri 2024 yılı itibarıyla şehir atıklarıyla oluşan emisyonların da kaydını tutacak, 2028 ya da en geç 2030 itibarıyla atık sektörü de ETS sistemine dahil edilecek.
ETS sisteminde sunulan ücretsiz tahsislerin azaltımı 2026’da başlayacak, 2030 yılı itibarıyla %48,5 oranında azalacak ve 2034’te sıfırlanacak. Bu durum sistem çerçevesinde mali yükümlülüklerin kademeli olarak artacağı ve SKD’nin tam olarak 2034 yılında uygulanacağı anlamına geliyor.