e-Bülten Haberleri

sevkiyatAvrupa Birliği’nde oluşan atıkların üçüncü ülkelere ihracatına kısıtlama getiren Atık Sevkiyatı Tüzüğü 30 Nisan 2024 tarihinde AB Resmi Gazetesi’nde yayımlandı. 20 Mayıs 2024 tarihinde yürürlüğe giren Tüzük kapsamında, atık ihracatına ilişkin olmayan hükümler 20 Mayıs 2026 tarihinde, plastik atık ihracat kısıtlamalarına ilişkin hükümler 21 Kasım 2026 tarihinde, plastik harici diğer atık türlerinin ihracatına ilişkin hükümler ise 21 Mayıs 2027 tarihinde yürürlüğe girecek. 45. Madde kapsamında uygulanacak olan izleme süreci ise plastik atıklar hariç mevzuatın yürürlük tarihi olan 20 Mayıs 2024 itibarıyla uygulanmaya başladı.

Eurostat verilerine göre 2022 yılında 12.4 milyon ton ile Türkiye AB’nin atık ihracatından %39 pay almış ve en çok atık ihracatı yaptığı ülke olmuştur. Bu nedenle, Tüzüğün getirdiği düzenlemelerden en az şekilde etkilenmek ve geri dönüştürülmüş içeriğe erişimde hammadde güvenliğinin sağlanabilmesini teminen, ülkemiz atık yönetimi kapsamında alınacak önlemlerin planlanmasında Tüzük ile aranan şartların da göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir.

AB Atık Sevkiyatı Tüzüğü Bilgi notuna buradan ulaşabilirsiniz.

111deloitte 1170x780İklim değişikliği ve çevresel sürdürülebilirliğe dair endişeler, Y ve Z kuşağının iş ve alışveriş tercihlerini giderek daha fazla etkiliyor.

Z ve Y Kuşağı Anketi 2024 kapsamında Deloitte, 44 ülkeden 22.800’den fazla Z (1995 – 2005 doğumlu) ve Y kuşağından (1983 – 1994 doğumlu) katılımcıyla anket gerçekleştirdi. Anketin önemli bulgularından biri, katılımcıların iş yerinde amaç duygusuna verdikleri önem oldu. Z kuşağının %86’sı ve Y kuşağının %89’u, amaç duygusunun genel iş memnuniyeti ve refah için önemli olduğunu belirtiyor. Ayrıca Z ve Y kuşağının %40’ından fazlası çevresel etkiler, toplumun farklı kesimlerine karşı kapsayıcı olmayan uygulamalar, mental sağlığın korunması ve iş-yaşam dengesi gibi kişisel değerlerle uyuşmayan iş ve projeleri reddettiklerini ifade ediyor.

Anket sonuçlarına göre, Z kuşağının %62’si ve Y kuşağının %59’u, iklim değişikliği konusunda endişe taşıyor. Her iki kuşak da, işletmelerin iklim değişikliğine karşı aksiyonlarını güçlendirmeleri için hükümetlerin yaptırım getirmelerini istiyor.

Katılımcıların %75’i, potansiyel bir işvereni değerlendirirken kuruluşun toplumsal etkisini önemli bir faktör olarak değerlendiriyor. Z kuşağının %46’sı ve Y kuşağının %42’si, çevresel etkileri nedeniyle çalıştıkları şirketten ayrıldıklarını veya ayrılmayı planladıklarını belirtiyor.

Anket, sürdürülebilirlikle ilgili endişelerin, katılımcıların tüketici davranışlarını da yönlendirdiğini gösteriyor. Z kuşağının %64’ü ve Y kuşağının %63’ü, çevre dostu ürünler ve hizmetler için daha fazla ödeme yapmaya istekli olduklarını belirtiyor. Ayrıca katılımcıların %30’undan fazlası, bir ürün veya hizmet satın almadan önce şirketlerin çevresel etkilerini araştırdıklarını söylüyor.

Katılımcılar, iklim değişikliği ile mücadele etmek için çeşitli eylemler gerçekleştirdiklerini belirtiyor. Z ve Y kuşağının %60’ından fazlası, hızlı modadan kaçınmayı planladıklarını veya bu konuda adım attıklarını, %50’den fazlası hava yolculuklarını azaltmayı düşündüklerini veya bu konuda harekete geçtiklerini, yine %50’den fazlası ise vejetaryen veya vegan beslenmeyi planladıklarını veya bu şekilde beslendiklerini belirtiyor. Ayrıca Z kuşağının %18’i ve Y kuşağının %19’u elektrikli araç satın aldıklarını, sırasıyla %40’ı ve %39’u ise gelecekte elektrikli araç almayı planladıklarını ifade ediyor.

Kaynak: İSO Yeşil Blog

iklim multecileri18 Haziran Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Mülteciler Günü” olarak kabul edilirken, gün kapsamında küresel anlamda hükümetler düzeyinde mülteciler lehine eylem, dayanışma ve sorumluluk geliştirmek hedefleniyor. Uluslararası Göç Örgütü, 2050’ye dek 200 milyondan fazla insanın iklim değişikliği nedeniyle göç edebileceğini öngörürken, bu kişiler hâlâ hukuken “iklim mültecisi” olarak kabul edilmiyor…

Bir yer değiştirme eylemi olarak göç, kimi zaman gönüllü olmakla birlikte çoğu zaman savaşlar, yoksulluk, salgınlar ve siyasi çatışma ortamı gibi nedenlerle bir zorunluluk haliyle gerçekleşiyor. Özellikle son yıllarda iklim değişikliğinin neden olduğu iklim göçleri ise giderek artıyor.

Göçmen ve Mülteci Sayısında Artış

Uluslararası Göç Örgütü’nün (IMO) 2024 raporuna göre, dünya çapında uluslararası göçmen sayısı 2000-2024 yılları arasında 150 milyondan 281 milyon insana yükseldi. Bu sayı dünya nüfusunun %3,6’sına tekabül ediyor. 1951 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesi’nde “Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen şahıs” olarak tanımlanan “mülteci”lerin sayısı da artıyor. Son verilere göre mülteci sayısı 2000-2024 yılları arasında 21 milyondan 71,4 milyona yükselmiş durumda.

Göç Edilen Yerlerde İhtiyaçlar Öne Çıkıyor

Göçmenler ve özelinde de mülteciler BM’nin uzun yıllardır en önemli gündem başlıklarından birini oluşturuyor. 18 Aralık 1990 yılında BM Genel Kurulu’nun Uluslararası Göçmen İşçiler ve Ailelerinin Haklarını Koruma Konvansiyonu’nu imzalamasının ardından, 2000 yılında 18 Haziran günü, BM tarafından resmi olarak Dünya Mülteciler Günü olarak kabul edildi.

Küresel olarak hükümetler düzeyinde mülteciler lehine eylem, dayanışma ve sorumluluk geliştirmeyi önceliğine alan gün, dünya genelinde projeler oluşturmayı ve mültecilere kaynaklar sağlanmasını hedefliyor. Aynı zamanda mültecilerin gündelik hayatlarında yaşadıkları sorunlardan geçimlerine ve hayat şartlarını iyileştirmeye ve onlara ayrılacak kaynaklara dair siyasi iradeyi harekete geçirecek ve küresel farkındalık yaratacak faaliyetler gerçekleştiriliyor.

Günün 2024 teması mültecilerle dayanışma vurgusuyla, “Mültecilerin Hoşgörüyle Karşılandığı Bir Dünya için” oldu. Tema içinde mültecilerin hoşgörüyle karşılandıkları topluluklar içinde ihtiyaçlarının karşılanması, kendi ülkelerine güvenli bir şekilde dönebilmeleri için çözümlerin aranması gibi başlıklar öne çıkıyor.

İklim Mültecilerine Uluslararası Hukukta Yer Yok

Uluslararası göç hızla artarken uzmanlar, iklim krizinin şiddetlenen etkileriyle iklim göçmenlerinin sayısının da giderek artacağı uyarısında bulunuyor. IOM, 2050 yılı itibarıyla 216 milyon kişinin iklim göçmeni olabileceği tahminini yapıyor.  İklim değişikliği sadece göçmenliğe değil, hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları doğal kaynaklar zarar gördüğü için bir başka bölgeye veya ülkeye sığınmak zorunda kalan iklim mültecilerini de oluşturuyor. Ancak uluslararası düzenlemeleri yapacak, refah seviyesi daha yüksek ülkelerin kendi ülkelerine göç istememeleri nedeniyle, uluslararası hukukta iklim mülteciliğine ilişkin herhangi bir düzenleme henüz yok.

İklim Değişikliği Nedeniyle En Çok Güney Asya’dan Göç Olacak

Geçen 10 yıl içinde seller, fırtınalar ve kontrol edilemeyen orman yangınlarının da içinde bulunduğu aşırı hava olayları nedeniyle 200 milyondan fazla insanın yerinden olduğu tahmin ediliyor.

Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) “2024 Küresel Çağrı” raporundaki verilerine göre, yalnızca 2022 yılında hava olayları kaynaklı felaketler nedeniyle 32,6 milyon insan ülke içinde yerinden edilmiş oldu ve bu miktar tüm dünya genelinde toplam ülke için yerinden edilmiş insanların %53’ünü oluşturdu.

IOM’nin geliştirdiği projeksiyonlara göre, önümüzdeki on yıllar içinde iklim değişikliğinin etkilerinden daha fazla topluluk etkilenecek. Örneğin aşırı sıcak hava dalgalarından şimdikinin iki katı sayıda insan etkilenecek. Nehir taşkınlarına ise günümüzdekinin üç katı sayıda insan maruz kalacak. Tarımda mahsul kıtlığına maruz kalanlar da üçe katlanacak. Yine aynı projeksiyonlardan bir diğerine göre de 2090 yılı itibarıyla sıcak hava dalgalarına 2,8 milyon insan maruz kalacak. Bu insanların 1,3 milyarı, son 10 yıl içinde iklim etkileri nedeniyle 59,7 milyon kişinin yerinden olduğu Güney Asya bölgesinde gerçekleşecek.

Kaynak: Eko IQ

Ambalaj AtıkAB’de Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü, 24 Nisan 2024’te Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda kabul edildi. Tüzük, Konsey tarafından yasal bir incelemeden sonra resmen kabul edilecek; AB'nin resmi gazetesinde yayımlandıktan 20 gün sonra yürürlüğe girecek ve yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 18 ay sonra, yani yaklaşık olarak 2026'nın 2. çeyreğinde uygulanmaya başlayacak.

AB kuralları uyarınca “Direktif”e göre tüm üye devletler açısından daha bağlayıcı bir norm olan “Tüzük” durumuna getirilen ilgili düzenleme, AB’nin açıklamasına göre: “Ambalaj ve ambalaj atıkları için AB yasal çerçevesini güncellemektedir; Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın ve yeni AB Döngüsel Ekonomi Eylem Planı’nın ayrılmaz bir parçası olarak, AB'nin 2050 yılına kadar net sera gazı emisyonu olmayan ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrıştığı, modern, kaynakların verimli kullanıldığı, temiz ve rekabetçi bir ekonomi için büyüme stratejisine katkıda bulunacaktır.”

Yeni düzenleme gereksinimini, AB Komisyonu, yaptıkları etki değerlendirmesine göre şu üç ana soruna bağlamaktadır:

(1) Artan ambalaj atığı miktarı: 94/62/EC sayılı Direktif, ambalajın en aza indirilmesine ilişkin özel hükümlere rağmen bu eğilimi tersine çevirememiştir. Yeni tüketim alışkanlıkları (örneğin hareket halindeyken tüketim, artan çevrimiçi satışlar ve eve teslimatlar) ambalaj atığı miktarının artmasında etkili olmuştur.

(2) Ambalaj geri dönüşümünün ve yeniden kullanımının önündeki engeller: Bunlar, geri dönüşümü önleyen ambalaj tasarım özelliklerinin artan kullanımı, kompostlanabilir organik atıkların geri dönüştürülebilir ambalaj atıklarında neden olduğu kirlilik, ambalajdaki tehlikeli olabilecek maddeler ve ambalajın ayırma için etiketlenmesi hakkındaki belirsizlik gibi faktörleri içermektedir. Sonuç olarak, atık hiyerarşisindeki geri kazanım ve düzenli depolama yerine yeniden kullanım ve geri dönüşümün önceliği henüz tam olarak uygulanmamıştır.

(3) Plastik ambalajlarda düşük geri dönüşüm kalitesi ve ikincil hammadde kullanımı: Bu, AB'nin yeni ambalajlarda işlenmemiş malzemelerin kullanımını azaltma yeteneğini sınırlamaktadır. Piyasa başarısızlıkları ve mevcut direktifteki eksiklikler, geri dönüşüm faaliyetlerinin karlılığını, ambalajın yüksek kalitede toplanmasını, ayrılmasını ve geri dönüştürülmesini sağlamak için gereken teknoloji ve tedarik lojistiğine yapılan yatırımları zorlaştırmaktadır.

Komisyon’a göre yeni tüzüğün hedefleri, iç pazarın işleyişini iyileştirirken, (i) ambalaj atığı oluşumunu azaltmak; (ii) uygun maliyetli bir şekilde ambalajlama için döngüsel bir ekonomiyi teşvik etmek; ve (iii) ambalajlarda geri dönüştürülmüş içeriğin kullanımını teşvik etmek yoluyla ambalaj ve ambalaj atıklarının olumsuz çevresel etkilerini azaltmaktır.

Kabul edilen metinde “depozito iade sistemleri kurulması” ve “temasa duyarlı ambalajlar için geri dönüştürülmüş içerik hedefleri oluşturulması” yönündeki hükümler korunmuş; “her bir atığın ayrı ayrı toplanması” ve “devlet tarafından işletilecek ambalaj geri dönüşümü ile ilgili genişletilmiş üretici sorumluluğu organizasyonu” hakkındaki hükümler ise metinden çıkarılmıştır. “Geri dönüştürülebilirlik” ve “yüksek kaliteli geri dönüşüm” tanımları, “açık döngü geri dönüşüm”ün yanı sıra ambalajın geri dönüştürülebilirlik performans derecelerine dayalı olarak “GÜS ücretinin modülasyonu”nu teşvik etmektedir.

Kabul edilen İngilizce metne buradan ulaşabilirsiniz.

karbon fiyatlandirmasi 1320x742Yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre, küresel fosil yakıt tüketimi ve enerji emisyonları 2023’te tüm zamanların en yüksek seviyelerine ulaştı. 

Enerji Enstitüsü’nün “Dünya Enerjisi İstatistiksel İncelemesi” isimli çalışması, küresel fosil yakıt tüketimi ve enerji emisyonlarının 2023’te tüm zamanların en yüksek seviyelerine ulaştığını, fosil yakıtların küresel enerji karışımındaki payının ise yıl bazında biraz azaldığını ortaya koydu.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının ölçeğinin artmasına rağmen artan fosil yakıt talebi, küresel sıcaklık artışlarını sanayi öncesi döneme göre 1,5 derece sınırlandırmak adına oldukça önemli olan düşük karbonlu enerjiye geçiş için bir engel olabilir. Bilim insanları, 1.5 derece eşiğinin kalıcı olarak aşılması ile sıcak hava dalgaları, kuraklık ve sel gibi aşırı hava olaylarının gücünün ve sıklığının artacağını söylüyor.

Raporun hazırlanmasına KPMG ile beraber destek veren danışmanlık şirketi Kearney’den Romain Debarre, “Bu raporun hükümetlerin ve dünya liderlerinin önündeki zorluklara karşı net bir bakış açısı sunarak yardımcı olacağını umuyoruz” dedi.

Geçen yıl, Moskova’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Rusya’nın enerji akışının Batı’dan uzağa yönlendirildiği ve aynı zamanda COVID-19 salgınıyla bağlantılı büyük hareket kısıtlamalarının olmadığı ilk tam yıldı.

Raporda, emisyonların ilk kez 40 gigaton CO2’yi aşmasıyla küresel birincil enerji tüketiminin tüm zamanların en yüksek seviyesi olan 620 Exajoule’ye (EJ) ulaştığı belirtildi.

KPMG danışmanlık şirketinden Simon Virley, “Yenilenebilir enerji kaynaklarının katkısının yeni bir rekor seviyeye ulaştığını gördüğümüz bir yılda, giderek artan küresel enerji talebi, fosil yakıtlardan gelen payın neredeyse hiç değişmediği anlamına geliyor” dedi.

Rapor, farklı bölgelerde fosil yakıt kullanımında değişen eğilimleri kaydetti. Örneğin Avrupa’da fosil yakıtların enerjideki payı sanayi devriminden bu yana ilk kez %70’in altına düştü.

Enerji Enstitüsü İcra Kurulu Başkanı Nick Wayth, “Gelişmiş ekonomilerde, fosil yakıtlara olan talebin zirveye ulaştığına dair işaretler gözlemliyoruz; bu durum, ekonomik kalkınma ve yaşam kalitesindeki iyileşmelerin fosil büyümesini desteklemeye devam ettiği Küresel Güney’deki ekonomilerle tezat oluşturuyor” dedi.

Raporda, Hindistan’da 2023 yılındaki talep artışının neredeyse tamamının fosil yakıttan kaynaklandığı, Çin’de ise fosil yakıt kullanımının %6 artarak yeni bir rekora ulaştığı belirtildi. Ancak Çin, geçen yıl yenilenebilir enerji üretimindeki küresel ilavelerin yarısından fazlasını da oluşturdu.

Kaynak: İklim Haber