Uzman sanayi inisiyatifi ve etkin sivil toplum kuruluşu kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ÇEVKO Vakfı'nın Genel Sekreteri Mete İmer, Dünya Çevre Günü’nde Türkiye’deki değerlendirilebilir atıklar, atık ithalatı, geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik odaklı çalışmalar hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Çevre sürdürülebilirliğinde gönüllü sanayi inisiyatifi ve geniş kitlelere dokunan sivil toplum kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ve özellikle son yıllarda “iklim krizi ile savaşım” ve “döngüsel ekonomiye geçiş” konularına odaklanan ÇEVKO Vakfı’nın Genel Sekreteri Mete İmer, Dünya Çevre Günü’nde Türkiye’deki değerlendirilebilir atıklar, atık ithalatı, geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik odaklı çalışmalar hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Evsel tüketim sonrası ortaya çıkan atıkları kaynağında ayrı toplayarak değerlendirecek önlemlerin bir an önce alınması gerekliliğine vurgu yapan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, geri dönüştürülebilir atıkların sanayinin hammadde gereksinimi haline gelmiş olduğunu söyledi ve atık ithalatını en aza indirmenin yolunun, atıkların etkin bir şekilde toplanıp değerlendirilmesinden geçtiğinin altını çizdi.
Mete İmer, Dünya genelinde kullanılan ve ülkemizde de 3-4 yıl öncesine dek uygulanıp, sonrasında terk edilen Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu’nun (GÜS) atıkların kaynağında toplanması için finansal bir model olarak kullanılabilecek verimli bir yöntem olduğunu ifade etti. ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, Vakfın 2022 yılında oluşturduğu Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu Çalışma Grubu’yla GÜS modelinin yeniden uygulamaya konulması için pilot projeler ve çalışmalar gerçekleştirdiğini de sözlerine ekledi.
Sürdürülebilirlik kavramının küresel değer zincirlerinde giderek artan önemi ve dünya genelinde tüketicilerin artan hassasiyetiyle günümüzde birçok şirketin üretim süreçlerinde, ürünlerinde ve ambalajlarında sürdürülebilir nitelikleri ön plana çıkardığına da değinen ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, Türkiye’de bir ilk olan ÇEVKO Vakfı ve Yıldız Teknik Üniversitesi ortaklığında kurulan Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi GETAM’ın, şirketlere sürdürülebilirlik taahhüt ve iddialarını bilimsel verilerle destekleme olanağı sunduğunu da belirtti.
Türkiye Atık İstatistikleri
ÇEVKO Vakfı’nın ülkemizde kurucusu olduğu geri dönüşüm sistemlerinin bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemi gittikçe artan, geniş kapsamlı bir alan olduğunu ifade eden Mete İmer, “Türkiye’de geri dönüşümün durumunu anlayabilmek için öncelikle atık istatistiklerine bakmak gerekir. Ancak ne yazık ki ülkemizde önemli miktarda kayıt dışı faaliyet bulunmasına ek olarak bu konuda düzenli, güncel, doğru, ayrıntılı verilerin toplanması, analiz edilmesi ve yayımlanmasında da sıkıntılar bulunmaktadır. ” dedi.
TUİK tarafından Kasım 2023’te yayımlanan 2022 yılına ait atık istatistiklerine göre, araştırma kapsamındaki imalat sanayi işyerleri, maden işletmeleri, termik santraller, organize sanayi bölgeleri (OSB) ve hane halklarında 2022 yılında 29,4 milyon tonu tehlikeli olmak üzere toplam 109,2 milyon ton atık oluştuğunu belirten Mete İmer, “79,9 milyon ton tehlikesiz atığın 22,5 milyon tonu imalat sanayi, 27,8 milyon tonu termik santraller, 2,5 milyon tonu maden işletmeleri, 0,2 milyon tonu OSB’ler ve 26,8 milyon tonu hane halkı kaynaklı. Raporda hane halkından kaynaklı atık miktarının ‘Belediye Atık İstatistikleri Anketi sonuçları kullanılarak tahmin yöntemiyle hesaplandığı’ belirtiliyor. Rapor verilerine göre sanayi işletmeleri ve hane halkından çıkan yaklaşık 50 milyon ton tehlikesiz atığın geri kazanılabilecek nitelikte olduğu öne sürülebilir” şeklinde konuştu.
Belediyelerce Toplanan Atıkların Ne Kadarı Geri Dönüştürülüyor?
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: “TUİK verilerine göre, toplam 1.391 belediyenin 1.389'unda atık hizmeti veriliyor ve 2022 yılında belediyelerce 30,3 milyon ton atık toplanmış durumda. Bu atıkların yüzde 85,9'u atık işleme tesislerine, yüzde 13,5'i belediye çöplüklerine gönderilirken, yüzde 0,6'sının ise açıkta yakılarak, gömülerek, dereye veya araziye dökülerek bertaraf edildiği belirtiliyor. Öte yandan, atık işleme tesisleri hem atıkların gömülerek bertaraf edildiği düzenli depolama tesislerini hem de geri dönüşüm tesislerini kapsadığı için, belediyelerce büyük çoğunluğu hane halkından olmak üzere toplanan atıkların ne kadarının geri dönüştürüldüğünü anlamak mümkün değil. Ancak gözlemlerimize, deneyimlerimize, yetkililerle konuşmalarımıza göre bu atıkların çok büyük kısmının düzenli depolama sahalarında gömüldüğünü söyleyebiliriz.”
Türkiye, Geri Dönüşüm Kapasitesini İthal Ettiği Atıkları İşleyerek Kullanırken, Tüketim Sonrası Değerlendirilebilir Atıklarını Bertaraf Ediyor.
Mete İmer, TUİK raporunun atık işleme tesislerinin durumu ile ilgili kısmında, 2022’de atık işleme tesislerinde, ithal atıklar da dahil olmak üzere 133,2 milyon ton atığın işlendiği bilgisinin yer aldığını belirterek, “Raporda, Atık Bertaraf ve Geri Kazanım Tesisleri Anketi kapsamında nihai atık bertaraf ve geri kazanım verilerini elde etmek amaçlandığından atık toplama, ayrıştırma, ara depolama gibi ön-işlem tesislerinin kapsam dışı tutulduğu; verilerin ithal atıkları da kapsadığı belirtiliyor. Atık bertaraf ve geri kazanım tesislerinde işlenen 133,2 milyon ton atığın 81,4 milyon tonunun gömülerek veya yakılarak bertaraf edildiği; 51,7 milyon tonunun ise geri kazanıldığı bilgisi yer alıyor. 51,7 milyon tonun 3,2 milyon tonunun yakma tesislerinde yakılarak enerji geri kazanımı gerçekleştirildiği; 120 bin tonunun kompost olarak geri kazanıldığı; 48,5 milyon tonunun da metal, plastik, kâğıt, mineral, vb. olarak geri dönüştürüldüğü kaydediliyor. Bu 48,5 milyon tonun geri dönüştürüldüğü tesis sayısı 2.866’dır” şeklinde konuştu.
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, 2022 yılına ait TUİK Atık İstatistikleri Raporu verilerini, şu sözlerle yorumladı: “Türkiye’de yaklaşık 50 milyon ton geri kazanılabilir tehlikesiz atık, imalat sanayi, OSB’ler ve hane halkından toplanmakta; hane halkından belediyeler vasıtasıyla toplanan yaklaşık 26 milyon ton tehlikesiz değerlendirilebilir atık düzenli depolama tesislerinde bertaraf edilirken 2.866 geri dönüşüm tesisinde 48,5 milyon ton metal, plastik, kağıt, vb. değerlendirilebilir atık geri dönüştürülmektedir. Türkiye’deki bu tesislerde geri dönüştürülen atıkların, en iyi olasılıkla, yarıya yakını Türkiye’deki imalat sanayinden temin edilirken, yarıdan fazlasının yani 24-25 milyon tondan fazlasının ithal edildiği düşünülebilir. Geri dönüştürülen atıkların önemli bir kısmının da ihraç edildiği tahmin edilmektedir. Sonuç olarak, ciddi bir geri dönüşüm kapasitesine sahip olan Türkiye, bu kapasitesinin büyük bölümünü ithal ettiği atıkları işleyerek kullanırken, değerlendirilebilir atıkların büyük bölümünü bertaraf etmekte, yani toprağa gömmektedir. Sorun, kendi atıklarımızı ayrı toplayıp değerlendirememe sorunudur. Atık ithalatında yaşanacak daralma, bu nedenle, geri dönüşüm kapasitesini atıl hale getirebilir. 2023 ve 2024 yıllarının da benzer şekilde geçeceğini düşünüyor; özellikle hane halkından tüketim sonrası ortaya çıkan kendi atıklarımızı kaynağında ayrı toplayarak değerlendirecek önlemleri bir an önce almak gerektiği hususunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.”
Ülkemizdeki Geri Dönüşüm Kapasitesini Atık İthalatını En Aza İndirecek Şekilde Kullanabiliriz
Mete İmer, atık ithalatı konusunda da şunları ifade etti: “2013 yılından itibaren getirilen kısıtlamalar ve denetimler nedeniyle AB’nin Çin ve Uzak Doğuyla değerlendirilebilir atık ticaretinin azalması sonrasında, Türkiye’nin geri dönüşüm sektörünün öneminin ve AB ile ticaret hacminin giderek arttığını düşünüyorum. Günümüzde özellikle Türkiye’den son derece rekabetçi bir ortamda giden değerlendirilebilir plastik atıkların Avrupa’daki geri dönüşümcüleri kara kara düşündürdüğünü bizzat dinledim. Ancak Avrupa Birliği’nin döngüsel ekonomi kapsamında Yeşil Mutabakat, Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü de dahil olmak üzere bir dizi yasal düzenlemeyi yürürlüğe sokmakta olduğunu, AB’de çıkan değerlendirilebilir atıkların AB içinde geri dönüştürülmesi için önlemlerin konuşulduğunu, AB’nin ihraç veya ithal ettiği değerlendirilebilir atıklarla ilgili süreçlerde kalite, iş ve çevre güvenliği, yasalara uygunluk, insan hakları gibi sürdürülebilirlik ilkelerine uyumu öne çıkarmakta olduğunu izliyoruz. AB ile ticaretimizi sürdürebilmek için bizim de benzer süreçlerimizi bu ilkelere göre gözden geçirmemizde yarar var. Büyük nüfusa sahip ülkemizde, sanayinin hammadde gereksinimi haline gelen geri dönüştürülebilir atıklarımızı toplayıp değerlendirebildiğimiz takdirde ülkemizdeki geri dönüşüm kapasitesini atık ithalatını en aza indirecek şekilde kullanabiliriz.”
Ülkemizde Bir Süre Uygulanıp Sonradan Terk Edilen GÜS, Geri Dönüşüm için Verimli Bir Finansman Modelidir
Geri dönüşüm sürecini, tüketicilerce kaynağında ayrı biriktirilen atıkların belediyelerin sorumluluğunda kaynağında ayrı toplanması, lisanslı geri dönüşüm tesislerinde geri dönüştürülmesi ve alanında disiplinli çalışma geçmişine ve nitelikli insan kaynağına sahip geri kazanım örgütlerince koordinasyonu olarak özetleyen Mete İmer, “Bu konuda farkındalığın arttırılması ve belediyelerin kaynağında ayrı toplama uygulamalarının sürekliliğini sağlaması büyük önem taşıyor. Elbette üreticinin sorumluluğu da var ve önde gelen ambalajlı ürün üreticileri, bu sorumluluğu ciddiyetle sahiplenmekteler. Özellikle hane halklarından çıkan tüketim sonrası ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması, geri dönüştürülmesi konusunda dünyanın geliştirmiş olduğu finansal ve yönetsel çözümlerden birisi, Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS) sistemidir. GÜS, üreticinin ürünle ilgili sorumluluğunu, tüketim sonrası evreye genişlettiği bir çevre politikasıdır” dedi.
Atıklar bundan 30 yıl öncesine dek bertaraf edilmesi gereken malzemeler olarak görülürken, geri dönüşüm konusunun günümüzde, çok daha farklı bir boyuta geldiğini vurgulayan Mete İmer, bu alanda özellikle AB Döngüsel Ekonomi Paketi’nde hammaddelerin temininden üretim süreçlerine, atık yönetim süreçlerinden atık olmaktan çıkma, dayanıklılık ve onarılabilirlik gibi farklı kriterlere, Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu ilkelerinden mali teşviklere kadar çok çeşitli konular yer aldığını ifade etti.
Mete İmer, geri dönüşüm süreçlerinin olmazsa olmazı olan atık yönetimi, sorumlu üretim ve sorumlu tüketim konularının odağında yer alan GÜS modeli hakkında şunları söyledi: “Değerlendirilebilir atıkların kaynağında ayrı toplanması ve geri dönüştürülmesi ile ilgili altyapının ülkemizde kurulması ve işletilmesi en önemli konudur. Dünya genelinde kullanılan ve döngüsel ekonomiyle önemi çok daha fazla artan Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS) modeli, ülkemizde de 3-4 yıl öncesine dek uygulandı, ancak sonrasında terk edildi. 2020 yılından itibaren ambalaj ve diğer atıklar için ekonomik işletmeler Hazine ve Maliye Bakanlığı’na GEKAP ödüyorlar. Oysa GÜS, doğası gereği bir vergi değildir. Günümüzde belediyelerin tüketim sonrası değerlendirilebilir atıkları kaynağında ayrı toplama uygulamalarında kopukluklar yaşanabiliyor. GÜS modelinin, ülkemizde finansal bir model olarak atıkların kaynağında toplanması için kullanılabilecek verimli bir yöntem olduğunun altını özellikle çizmek gerekir. Elbette bu çözüm, denetim, yaptırım, teşvik ve farkındalık çalışmalarıyla desteklenmelidir. Ülkemizde 15 yıl başarıyla uygulanıp sonra terk edilen GÜS modelinin yeniden uygulamaya konulması için 2022 yılında oluşturduğumuz Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu Çalışma Grubu’muzla pilot projeler ve çalışmalar gerçekleştiriyoruz.”
Geri Dönüşüm Alanında Doğru Kararlar İçin Süreç Yönetimini, Sürdürülebilirlik İlkelerini, Bilimsel Ve Teknolojik Gelişmeleri Esas Almalıyız
Çevresel sürdürülebilirlik ajandasının en önemli iki konusunun, son yılllarda ÇEVKO Vakfı’nın ülkemizde fikirsel önderlik üstlendiği döngüsel ekonomiye geçiş ve iklim kriziyle savaşımın daha etkin bir şekilde yürütülmesi gerekliliği olduğunu ifade eden Mete İmer, döngüsel ekonomiye geçişte, ürünlerin en az atık oluşacak şekilde üretilmesi, dayanıklılığının arttırılması, onarılabilmesi, tekrar kullanılması ve geri dönüştürülmesi ile kaynak israfının önlenmesinin temel hedef olduğunu vurguladı.
Dünyada her konuda olduğu gibi geri dönüşüm sektöründe de önemli gelişmelerin ve inovasyonların gerçekleştiğini belirten Mete İmer, “Değerlendirilebilir atıkların mekanik olarak ayrılmasıyla ilgili yüksek teknoloji kullanan otomatik ayırma sistemi yatırımları ülkemiz için de önemli. Plastik atıkların geri dönüşümünde kimyasal geri dönüşüm tesislerinin önemi artmakta. Bu konuda ülkemizde de önemli yatırımlar olduğunu biliyoruz. Dünyada ambalaj, elektrikli ve elektronik alet, akü ve pil, madeni yağ, bitkisel yağ, araç lastiği, tekstil atıklarının geri dönüşümü ile ilgili başarılı çalışmalar bulunmakta, bu sektörlere atık üreten diğer sektörler de zamanla eklenmektedir. Geri dönüşüm konusunda yapılan yanlışlar ya bilgi eksikliğinden ya da önyargılardan kaynaklanmaktadır. Doğru kararlar için süreç yönetimini, sürdürülebilirlik ilkelerini, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri esas almalıyız” dedi.
Sürdürülebilirlik İddialarında Yeşil Aklamaya Dikkat!
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Küresel değer zincirlerinde giderek önem kazanan ‘sürdürülebilirlik’ kavramı, dünya genelinde tüketicilerin de artan hassasiyetiyle birçok şirketin iş ve üretim süreçlerinde köklü değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Günümüzde birçok şirket, sadece sürdürülebilirlik taahhütlerinin bir gereği olarak değil, aynı zamanda küresel ticaretin de bir gereksinimi olarak üretim süreçlerinde, ürünlerinde ve ambalajlarında sürdürülebilir nitelikleri ön plana çıkarmaktadır. Hatta bu konuda gerçekle bağdaşmayan iddialar, dünya literatürüne ‘yeşil aklama’ olarak girmiştir ve bu konu giderek önem kazanmaktadır.”
ÇEVKO Vakfı GETAM’la Ülkemizde Bir İlke İmza Attı
ÇEVKO Vakfı ve Yıldız Teknik Üniversitesi ortaklığında, Türkiye’de bir ilk olarak kurulan Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi GETAM’ın, şirketlere sürdürülebilirlik taahhüt ve iddialarını bilimsel verilerle destekleme olanağı sunduğunu belirten Mete İmer, “Dünya genelinde özellikle plastik konusunda, belirlenen hedefler sonucunda ve sürdürülebilirlik kaygısıyla, geri dönüştürülebilirlik, ürün içindeki geri dönüştürülmüş malzeme miktarının belirlenmesi, biyobozunurluk gibi yeni test ve analizlere gereksinim duymaya başladı. GETAM’ın ülkemizde geri dönüşüm alanındaki araştırma-geliştirme çalışmaları, akademik bilgi birikiminin sağlanması ve sanayinin gereksinimlerinin karşılanması bakımından yenilikçi, çevre ile daha dost ürünlerin geliştirilmesine katkı sağlayacağını öngörüyoruz” dedi.
Nasıl günlük yaşantımızda ulaşım, ısınma, enerji tüketimi, beslenme ve benzerlerinden kaynaklı ardımızda bir iz bırakıyorsak, iş yaşantımızın doğal akışında da gerçekleştirmekte olduğumuz;
- Kongre
- Konferans
- Seminer
- Çalıştay
- Basın toplantısı
- Konser
- Lansman gibi pek çok faaliyetimizden kaynaklı çevre üzerinde kaçınılmaz bir etki oluşturuyoruz.
Çevreye olan bu etkilerimizin farkında mıyız?
Tüm bu faaliyetlerin çevre üzerindeki en temel etkinliklerinden olan karbon ayak izinin ISO 14064-1
standartlarına göre hesaplanması, doğrulanması, sertifikalandırılması ve tüm bu etkilerin ortadan kaldırılması
çalışmalarınıza destek oluyoruz.
Neden?
Faaliyetlerinizin çevresel sürdürülebilirlik performansını değerlendirebilir, karbon ayak izinizi azaltmaya yönelik
stratejiler geliştirebilir ve sürdürülebilirlik hedeflerinize bir adım daha yaklaşabilirsiniz.
İletişim için : This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yıldız Teknik Üniversitesi ve ÇEVKO Vakfı iş birliği ile hayata geçirilen Türkiye'nin ilk Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi GETAM’da;
Ambalajlarınızın Çevresel Etkilerini Bilimsel Olarak Kanıtlayın!
ÇEVKO Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı olarak Olağan Genel Kurulumuzu 23 Mayıs Perşembe günü Üyemiz Coca Cola’nın ev sahipliğinde gerçekleştirdik.
Değerli Okuyucular,
ÇEVKO DÖNÜŞÜM’ün bu sayısında konuları “Yeşil Dönüşüm”, “Sorumlu Sanayi ve Sürdürülebilirlik”, “Yeşil Nokta” ve “Atık Yönetimi ve Geri Dönüşüm” başlıkları altında topladık. Dergimizi daha kolay okunabilir olması için kısalttık, metinlerin İngilizcelerini tam çeviri yerine özet olarak vermeyi kararlaştırdık. Yenilikçi bir yaklaşımla vektörel tasarımlı görsellere yer verdik. Umarım e-dergimizin yeni halini beğenirsiniz.
AB’de Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü’ne son halini vermek üzere Komisyon, Parlamento ve Konsey arasındaki görüşmeler tamamlanmak üzere. AB kuralları uyarınca “Direktif”e göre tüm üye devletler açısından daha bağlayıcı bir norm olan “Tüzük” durumuna getirilen ilgili düzenleme, AB’nin açıklamasına göre: “Ambalaj ve ambalaj atıkları için AB yasal çerçevesini güncellemektedir; Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın ve yeni AB Döngüsel Ekonomi Eylem Planı’nın ayrılmaz bir parçası olarak, AB'nin 2050 yılına kadar net sera gazı emisyonu olmayan ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrıştığı, modern, kaynakların verimli kullanıldığı, temiz ve rekabetçi bir ekonomi için büyüme stratejisine katkıda bulunacaktır.”
Yeni düzenleme gereksinimini, AB Komisyonu, yaptıkları etki değerlendirmesine göre şu üç ana soruna bağlamaktadır:
(1) Artan ambalaj atığı miktarı: 94/62/EC sayılı Direktif, ambalajın en aza indirilmesine ilişkin özel hükümlere rağmen bu eğilimi tersine çevirememiştir. Yeni tüketim alışkanlıkları (örneğin hareket halindeyken tüketim, artan çevrimiçi satışlar ve eve teslimatlar) ambalaj atığı miktarının artmasında etkili olmuştur.
(2) Ambalaj geri dönüşümünün ve yeniden kullanımının önündeki engeller: Bunlar, geri dönüşümü önleyen ambalaj tasarım özelliklerinin artan kullanımı, kompostlanabilir organik atıkların geri dönüştürülebilir ambalaj atıklarında neden olduğu kirlilik, ambalajdaki tehlikeli olabilecek maddeler ve ambalajın ayırma için etiketlenmesi hakkındaki belirsizlik gibi faktörleri içermektedir. Sonuç olarak, atık hiyerarşisindeki geri kazanım ve düzenli depolama yerine yeniden kullanım ve geri dönüşümün önceliği henüz tam olarak uygulanmamıştır.
(3) Plastik ambalajlarda düşük geri dönüşüm kalitesi ve ikincil hammadde kullanımı: Bu, AB'nin yeni ambalajlarda işlenmemiş malzemelerin kullanımını azaltma yeteneğini sınırlamaktadır. Piyasa başarısızlıkları ve mevcut direktifteki eksiklikler, geri dönüşüm faaliyetlerinin karlılığını, ambalajın yüksek kalitede toplanmasını, ayrıştırılmasını ve geri dönüştürülmesini sağlamak için gereken teknoloji ve tedarik lojistiğine yapılan yatırımları zorlaştırmaktadır.
Yukarıdakiler göz önüne alındığında, Komisyon’a göre yeni tüzüğün hedefleri, iç pazarın işleyişini iyileştirirken, (i) ambalaj atığı oluşumunu azaltmak; (ii) uygun maliyetli bir şekilde ambalajlama için döngüsel bir ekonomiyi teşvik etmek; ve (iii) ambalajlarda geri dönüştürülmüş içeriğin kullanımını teşvik etmek yoluyla ambalaj ve ambalaj atıklarının olumsuz çevresel etkilerini azaltmaktır.
Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü, Avrupa Parlamentosu Çevre Komitesi'nde 63 lehte, 9 aleyhte ve 3 çekimser oyla kabul edildi. Kabul edilen metni özetlemek gerekirse, metinde “depozito iade sistemleri kurulması” ve “temasa duyarlı ambalajlar için geri dönüştürülmüş içerik hedefleri oluşturulması” yönündeki hükümler korunmuş; “her bir atığın ayrı ayrı toplanması” ve “devlet tarafından işletilecek ambalaj geri dönüşümü ile ilgili genişletilmiş üretici sorumluluğu organizasyonu” hakkındaki hükümler ise metinden çıkarılmıştır. “Geri dönüştürülebilirlik” ve “yüksek kaliteli geri dönüşüm” tanımları, “açık döngü geri dönüşüm”ün yanı sıra ambalajın geri dönüştürülebilirlik performans derecelerine dayalı olarak “GÜS ücretinin modülasyonu”nu teşvik etmektedir.
Tüzüğün kabul edilmesiyle ilgili bir sonraki yasama aşaması, 24 Nisan 2024’te yapılacak olan Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’dur. Tüzük, Konsey tarafından yasal bir incelemeden sonra resmen kabul edilecek; AB'nin resmi gazetesinde yayımlandıktan 20 gün sonra yürürlüğe girecek ve yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 18 ay sonra, yani yaklaşık olarak 2026'nın 2. çeyreğinde uygulanmaya başlayacaktır.
Türkiye’yi de yakından ilgilendiren AB Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü’nü izlemeyi sürdüreceğiz.
ÇEVKO DÖNÜŞÜM’ün bir sayısını daha sizlere sunmaktan mutluluk duyuyor, e-dergimizin hazırlanmasında emeği geçenlere gönülden teşekkür ediyorum.
Mete İmer
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri
ÇEVKO Dönüşüm dergimizin 30. sayısını okumak için tıklayınız.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, YEŞİL MUTABAKAT VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÇALIŞMALARINDA SON GELİŞMELER
Nisan 2024 ÇEVKO Vakfı Söyleşisi’nde AB Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü Gündemdeydi
ÇEVKO Vakfı tarafından Küresel Isınma Kurultayı Komitesi işbirliğiyle düzenlenen "İklim Değişikliği, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlıklı çevrimiçi söyleşi 29 Nisan 2024 tarihinde gerçekleşti. L’Oréal Türkiye - Kurumsal İlişkiler ve Etkileşim Direktörü/Ülke Sürdürülebilirlik Lideri İrem Karaoda Tanrıkulu, Gebze Teknik Üniversitesi - Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Derya Ayral Çınar, Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğrencisi - İklim Elçisi Erva Çakır ve ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer’in katıldığı söyleşinin moderatörlüğünü, Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak yaptı.
Nisan ayının ÇEVKO Vakfı Söyleşisi, Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak’ın moderasyonuyla başladı. Toplantıda ilk sözü alan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, konuşmasına sürdürülebilirlikle ilgili önemli bir gelişmeyi ele alarak başladı. 24 Nisan 2024 tarihinde Avrupa Birliği’nde kabul edilen Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü’nü ele alan İmer, “Avrupa Birliği önemli bir ticaret ortağımız, dolayısıyla Avrupa Birliği’ndeki yasal düzenlemeler, birliğin üyesi olmasak da bizi yakından ilgilendiriyor” diyerek sözlerine başladı.
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer: “Devlet tarafından işletilecek Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu organizasyonu AB Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü metninden çıkarıldı.”
İmer, AB Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü’nün Avrupa Parlamentosu’nda 24 Nisan 2024’te kabul edildiğini, AB kuralları uyarınca “Direktif”e göre tüm üye devletler açısından daha bağlayıcı bir norm olan “Tüzük” durumuna getirilen ilgili düzenleme ile ambalaj ve ambalaj atıkları için AB yasal çerçevesinin güncellenmekte olduğunu belirtti.
Genel Sekreter İmer AB Komisyonu’nun yaptığı etki değerlendirmesine göre yeni düzenleme gereksinimini ortaya çıkaran üç ana sorun bulunduğunu belirterek,
(1) Yürürlükteki direktife karşın ambalaj atıklarının artmaya devam ettiğini; hareket halindeyken tüketim, artan çevrimiçi satışlar ve eve teslimatlar gibi yeni tüketim alışkanlıklarının ambalaj atığı miktarının artmasında etkili olduğunu;
(2) AB atık hiyerarşisindeki geri kazanım ve düzenli depolama yerine, yeniden kullanım ve geri dönüşümün önceliğinin henüz tam olarak uygulanmadığını;
(3) Plastik ambalajlarda düşük geri dönüşüm kalitesi ve yetersiz ikincil hammadde kullanımının etki analizinde belirtilen diğer bir husus olduğunu kaydetti.
İmer Avrupa Parlamentosu Çevre Komitesi'nde kabul edilen Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü’nde “depozito iade sistemleri kurulması” ve “temasa duyarlı ambalajlar için geri dönüştürülmüş içerik hedefleri oluşturulması” yönündeki hükümlerin korunduğunu ancak “her bir atığın ayrı ayrı toplanması” ve “devlet tarafından işletilecek genişletilmiş üretici sorumluluğu organizasyonu” hakkındaki hükümlerin ise metinden çıkartıldığını söyledi. İmer: “Yeni tüzükte sanayi tarafından kurulup işletilen Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS) sistemlerinin önemi daha da artmış olup, tüzükteki “geri dönüştürülebilirlik” ve “yüksek kaliteli geri dönüşüm” tanımları, “açık döngü geri dönüşüm”ün yanı sıra ambalajın geri dönüştürülebilirlik performans derecelerine dayalı olarak “GÜS ücretinin modülasyonu”nu teşvik etmektedir” yorumunda bulundu.
AB kurallarına göre Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü’nün 2026 yılının 2. çeyreğinde uygulanmaya başlamasının öngörüldüğünü bildiren Mete İmer, “Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bu tüzüğü izlemeyi sürdüreceğiz” şeklinde sözlerini tamamladı.
L’Oréal Türkiye - Kurumsal İlişkiler ve Etkileşim Direktörü/Ülke Sürdürülebilirlik Lideri İrem Karaoda Tanrıkulu: “Gelecek İçin L’Oreal Sürdürülebilirlik Programı ile etki alanımızı %100’e çıkarıyoruz”
Söyleşide ikinci söz sırası L’Oréal Türkiye - Kurumsal İlişkiler ve Etkileşim Direktörü/Ülke Sürdürülebilirlik Lideri İrem Karaoda Tanrıkulu’nundu. “Bir güzellik şirketi Dünya’yı değiştirebilir mi?” başlıklı bir sunum yapan Tanrıkulu, sürdürülebilirliğin şirket stratejisinin ve gündelik hayatlarının bir parçası olduğunu söyleyerek sözlerine başladı. 2022 yılında plastik ambalajların yüzde 78’ini geri dönüştürülmüş kaynaklardan, doğal içeriklerin yüzde 61’ini biyo-bazlı ya da bol minerallerden üretildiğini belirten İrem Karaoda Tanrıkulu, 2025 yılına kadar tüm tesislerinin karbon nötr olacağını belirtti.
Sürdürülebilirlik stratejilerinin uzun yıllar önce başladığını belirten Tanrıkulu, 1979 yılında ilk yapay insan derisini ürettiklerini ve “hayvanlar üstünde test yapmadıklarını” belirtti. 2013 yılında Grup’un ilk sürdürülebilirlik programını lanse edip, 2019 hedeflerini hayata geçirdikten sonra 2020 yılında “Gelecek için L’Oréal” Sürdürülebilirlik Programı ile 2030 hedefleri için çalıştıklarını açıkladı. Tanrıkulu, iklim, orman ve su konularında Carbon Disclosure Project tarafından 8 yıl üst üste 3A skoru almayı başaran sayılı şirketlerden biri olduğunun altını çizdi.
Gebze Teknik Üniversitesi - Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Derya Ayral Çınar: “Şehirler, Dünya yüzeyinin yüzde 2’sini kaplamasına rağmen enerji tüketiminin yüzde 72’sini gerçekleştiriyor”
Gebze Teknik Üniversitesi - Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Derya Ayral Çınar sözlerine Gebze’de yoğun bir şekilde yer alan sanayi kuruluşlarıyla ve TÜBİTAK’la yakın bir çalışma içinde olduklarını belirterek sözlerine başladı. Kocaeli ve Gebze Belediyeleri’nin de işbirliğine açık yaklaşımlarını eklersek, çevre mühendisliği adına Gebze’nin iyi bir ortam oluşturduğunun altını çizen Çınar, “Şehirlerde İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Şehirlerin Dünya yüzeyinin yüzde 2’sini kaplamasına rağmen enerji tüketiminin yüzde 72’sinin şehirlerde kullanıldığını belirten Derya Ayral Çınar, şehirlerin aynı zamanda iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgeler olduğunun da altını çizdi.
Şehirlerde iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan en önemli sorunların başında taşkınlar, ısı adası oluşumu ve gıda güvenliğinin geldiğini belirten Çınar, doğa temelli çözümlerin şehirlere entegrasyonuyla şehirlerde hem iklim değişikliğinin etkilerinin azaltımı hem iklim değişikliğine uyumun sağlanabileceğini belirtti. Çınar, doğa temelli çözümlerin taşkın yönetimi, atık geri dönüşümü, su ve enerji kullanımının azaltılması, karbon depolanması, biyoçeşitliliğin desteklenmesi, gibi çevresel ve ekonomik faydalarının yanı sıra sosyal olarak da istihdam, sosyal etkileşim, eğitim gibi fırsatlar yaratabileceğini dünyadan çeşitli örnekler üzerinden ifade etti.
Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğrencisi - İklim Elçisi Erva Çakır: “LCOY 2024’ü İklim Elçileri organize ediyor”
Söyleşinin son konuşmacısı ise Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğrencisi - İklim Elçisi Erva Çakır’dı. İklim elçileri olarak en önemli gereksinimlerinin seslerini duyurabilmek veiklim krizi ile mücadelede yalnız olmadıklarını hissetmek olduğunu söyleyen Erva Çakır, “İklim Krizi ile İlgili Yeni Nesil Mücadele” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Hem çevre mühendisliği öğrencisi hem iklim elçisi, hem de eko girişimcilik alanlarında çalıştığını belirten Çakır, iklim elçisi şapkasıyla sürdürülebilir kampüsler ve iklim kriziyle mücadele için oluşturdukları gençlik ağlarından söz etti. İklim Elçileri olarak yeni bir gelişmeden söz eden Erva Çakır, organize edecekleri “İklim Elçileri ve LCOY 2024” organizasyonunun ayrıntılarını aktardı.
Taraflar Konferansı (COP) toplantılarına hazırlık olarak düzenlenen Ulusal Gençlik Konferansları (LCOY)’nın karar alma süreçlerinde gençlerin sesini duyurmak için oldukça önemli bir yere sahip olduğunu belirten Çakır, bu çok önemli organizasyonu İklim Elçileri olarak gerçekleştireceklerini belirti.
Gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarının karşılanmasını “İklim Değişikliğiyle Yeni Nesil Mücadelemottosuyla çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Çakır, kulüp çalışmalarının bu yaklaşımın yaygınlaşması için önemini vurguladı.
ÇEVKO Vakfı’nın Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle hazırladığı “İklim Değişikliği, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler " başlığını taşıyan söyleşiyi, ÇEVKO Vakfı’nın YouTube kanalından da izleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=mb5yDbdWkss&t=28s
Lütfen Tarihi Not Ediniz!
Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu Konferansı ve Yeşil Nokta Ödülleri Töreni
ÇEVKO Vakfı Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu Konferansı ve Yeşil Nokta Ödülleri Töreni 17 Aralık 2024 tarihinde gerçekleşecek. Konferansımıza destek sağlayan sponsorlarımıza teşekkür ederiz.
Ana Sponsor : Unilever
Altın Sponsor: GCA Türkiye
Bronz Sponsorlar: ATP Yazılım ve Teknoloji, CarrefourSA, Coca Cola İçecek, PepsiCo Türkiye
DÖNGÜSEL EKONOMİNİN AĞIRLIK NOKTASI: ATIK YÖNETİMİ
ÇEVKO Vakfı tarafından Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle düzenlenen "İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlıklı çevrimiçi söyleşi gerçekleşti. Moderatörlüğünü Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak’ın gerçekleştirdiği etkinlikte, Anadolu Efes - Grup Kurumsal İletişim ve İlişkiler Direktörü Selda Susal Saatçi, İTÜ - Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Görgün, AB Komisyonu İklim Elçisi - Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi Seren Anaçoğlu ve ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer konuşmalarıyla yer aldı.
ÇEVKO Vakfı Söyleşileri’nde bu ay gündem atık yönetimiydi. İklim kriziyle mücadele ve döngüsel ekonomiye geçişte en önemli uygulamaların başında gelen atık yönetimi konusuna yerel seçimler öncesinde dikkat çekmek istediklerini belirten ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer söyleşinin açılış konuşmasını yaptı.
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer: Belediyelerden atık yönetimine gerekli ilgiyi göstermelerini bekliyoruz.
İklim krizi ve sürdürülebilirliğin atıkların kaynağa, yani hammaddeye dönüştürülmesiyle yakından ilgili olduğunu belirten Mete İmer, “Ülke olarak dört-beş yıldır içecek ambalaj atıkları için zorunlu depozito sistemine geçmeye çalışıyoruz. Bizde tüketim sonrası atıkların yönetiminden ana sorumlu belediyeler. Son yıllarda ambalaj atıklarının belediyelerce kaynağında ayrı toplanıp geri dönüşüme sevk edilmesinde aksaklıklar yaşanıyor. İçecek dışı ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanıp geri dönüştürülmesi için Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu modelini savunuyoruz. Yerel seçimlere giderken önümüzdeki dönemde tüm belediyelerden atık yönetimine gerekli ilgiyi göstermelerini rica ve talep ediyoruz” şeklinde konuştu.
İTÜ - Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Görgün: Biyoçeşitlilik kaybını önlemek için, kültürümüzü, yaşam biçimimizi ve iş yapış biçimimizi değiştirmemiz gerekiyor.
Prof. Dr. Erdem Görgün sözlerine ÇEVKO Vakfı’na atık yönetimi konusunda 30 yıldır yaptığı çalışmalara teşekkür ederek başladı. ÇEVKO Vakfı’nın Yıldız Teknik Üniversitesi içinde atık yönetimi konusunda çok önemli bir araştırma merkezi kurduğuna dikkat çeken Görgün, konuyla ilgili dünyadaki son gelişmeleri gündeme getirdi. Döngüsel ekonomi konusunun en önemli parçasının atık yönetimi olduğuna dikkat çeken Görgün “biyoçeşitlilik kaybını önlemek için, kültürümüzü, yaşam biçimimizi ve iş yapış biçimimizi değiştirmemiz gerekiyor. Atık yönetimi döngüsel ekonomi açısından çok önemli ama ürünleri daha üretirken atığı minimize ederek üretip, ürün kullanım sürelerini uzatacak şekilde tasarlamamız gerekiyor” dedi.
Görgün, döngüsel ekonomiye geçişin hızlanması için bazı yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi. ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer’in de dikkat çektiği “Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu” kapsamında hammaddenin ürün haline getirilirken tasarım süreçlerinden, tekrar kullanım, eskitmeme, onarma, tekrar kullanma ve ekonomik ömrü uzatma gibi konularda sorumluluğu üreticiye de verme başlıklarıyla Avrupa Birliği’nde düzenlemeler yapıldığını anlattı.
Döngüsellik konusunda AB ülkelerinin büyük bir hızla ilerlediğini belirten Görgün, Fransa’nın çıkardığı “Anti atık ve döngüsel ekonomi” yasasına dikkat çekti. Bu yasaya satılmamış ürünlerin imhasının yasaklandığı ve bu ürünlerin sivil toplum kuruluşları aracılığıyla dayanışma ekonomisine kazandırıldığını belirten Görgün, bu yolla bu ürünlere erişemeyen insanların ihtiyaçlarının karşılandığının altını çizdi. Aynı yasa doğrultusunda ürün ambalajlarına “Onarılabilirlik Endeksi”nin de ekleneceğini belirten Görgün bu sayede daha ürün satın alınırken zarar gördüğünde tüketicinin bu ürünlerin onarıma ne kadar açık olduğunu anlayabileceğini belirtti.
Anadolu Efes - Grup Kurumsal İletişim ve İlişkiler Direktörü Selda Susal Saatçi: 2030 yılında hedefimiz kendi operasyonlarımızda net sıfır karbon salımına ulaşmak
ÇEVKO Vakfı söyleşinin bu oturumundaki özel sektör temsilcisi Selda Susal Saatçi, sürdürülebilirlik ve iklim kriziyle mücadele konusunda Anadolu Efes’in yaptığı uygulamalarını, Dünya’da konuyla ilgili son gelişmeler ve verileri ele alarak anlattı. Dünya’yı tehdit eden risklerin eskiden ekonomik temelli olduğunu fakat bugünün risklerinin çevresel ve sosyal riskler olduğunu belirterek sözlerine başlayan Saatçi, iklim krizi ile beraber en çok öne çıkan üç konunun deniz seviyesinin yükselmesi, gıda üretiminin azalması ve biyoçeşitliliğin azalması olduğunu söyledi. Anadolu Efes’in çevre odağındaki çalışmalarını anlatırken Selda Susal Saatçi, son raporlama döneminde kendi operasyonları kaynaklı emisyonlarını bir önceki yıla göre %12 azalttığını ve 2020 yılına göre hektolitre başına su tüketimlerini %16 azalttıklarının altını çizdi.
Kurumun 2030 hedeflerini üç ana başlıkta toplayan Saatçi bu başlıkları şu şekilde özetledi: Çevre için sıfırlıyoruz, sosyal faydaya desteğimizi artırıyoruz, fırsat eşitliğiyle güçleniyoruz. Saatçi sözlerini “2030 yılında kendi operasyonlarımızda net sıfır karbon salımı hedefine ulaşacağız, Türkiye’de tüm tesislerimizde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan aldığımız sıfır atık belgesinin yanı sıra diğer yurt dışı operasyonlarımızın da bu prensiple çalıştıklarını belgelendirmesini hedefliyoruz, bununla birlikte plastikle mücadelemize devam edeceğiz” şeklinde sürdürdü.
AB Komisyonu İklim Elçisi - Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi Seren Anaçoğlu: İklim krizi sonucunda oluşan felaketlerde ev içi şiddet yüzde 300 oranında artıyor
Söyleşide son olarak sözü alan AB Komisyonu İklim Elçisi - Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi Seren Anaçoğlu iklim aktivizmine 16 yaşında başladığını belirtti ve bu süreçte AB Komisyonu İklim Elçiliği’ne kadar ilerlediğinden söz etti. Eyleme geçme çağrısında bulunan Anaçoğlu seçtiği hukuk mesleğinde çevre hukuku ve iklim adaleti konularına eğildiği bilgi ve mesajlarının gençler için yol gösterici olmasını istediğini paylaştı. İklim krizinin bir insan hakları sorunu olduğunu belirten Anaçoğlu, iklim krizi başlığında da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğunu belirtti. Anaçoğlu iklim krizi sonucunda oluşan felaketlerde ev içi şiddetin yüzde 300 oranında arttığını ve kadınların daha çok şiddete uğradığının altını çizdi.
İklim krizi sonucunda iklim adaletsizliğinin oluştuğu vurgusu yapan Anaçoğlu, hükümetlerin yapması gerekenleri belirtti: Öncelikle fosil yakıt tüketimini ortadan kaldırmak, belirli regülasyonlarla iklim krizinin önüne geçmeye çalışmak, toplumsal eşitliği sağlayarak herkesin felaketlerden kaynaklanacak olası etkilerini azaltmayı sağlamak ve vatandaşlarına etkili bir eğitim müfredatıyla iklim krizini daha fazla anlatmak.
Türkiye’deki ilk iklim gençlik hareketi olan “İklim için Gençlik” organizatörü olan Anaçoğlu, eğitimde iklim krizini yaygınlaştırmak gibi iklim krizi konusunda birçok kampanya yürüttüğünü ve bu kampanyalarla değişim yaratmaya çalıştığını belirtti. Ekip arkadaşları ile beraber Türkiye’nin ilk iklim krizi konulu davasını açarak diğer gençlere ilham olmaya çalıştığını söyledi. Son olarak, değişimi yaratmak için hep birlikte hareket etmemiz gerektiğini söyleyen Anaçoğlu herkesi iklim aktivisti olmaya ve dünyaları ve gelecekleri için hareket etmeye davet etti.
Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle, ÇEVKO Vakfı İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu'nun hazırladığı "İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlığını taşıyan söyleşiyi, ÇEVKO Vakfı’nın YouTube kanalından da izleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=RLUNW_mKPIQ
Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi ve Accenture tarafından yayımlanan ‘Özel Sektörün Gözünden SKA Değerlendirmesi’ raporunu özetleyen ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “‘Özel Sektörün Gözünden ‘Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) Değerlendirmesi’ raporu, SKA’lara ulaşılması için öngörülen 2030 yılına az bir süre kalmışken daha fazla iş birliği ve daha yüksek ivme gerektiğini gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.
Çevre sürdürülebilirliğinde gönüllü sanayi inisiyatifi ve geniş kitlelere dokunan sivil toplum kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ve özellikle son yıllarda “iklim krizi ile savaşım” ve “döngüsel ekonomiye geçiş” konularına odaklanan ÇEVKO Vakfı’nın Genel Sekreteri Mete İmer, yeni yıla girdiğimiz şu günlerde iklim değişikliği ve sürdürülebilirlikteki son gelişmeleri değerlendirdi.
2023’te Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi ile Accenture tarafından yayımlanan “Özel Sektörün Gözünden SKA Değerlendirmesi” raporunu özetleyen Mete İmer, “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) 17 madde olarak 2015 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 2030 hedef tarihiyle kabul edildi. Gezegenimizi korumanın yanı sıra yoksulluğun ortadan kaldırılmasını, eşitsizlik ve adaletsizlikle mücadeleyi, refahın adil paylaşımı ve barışı hedefleyen SKA’lar, dünya genelinde özel sektörün gündeminde de önemli yer tutuyor” dedi.
Mete İmer, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi ve Accenture tarafından yayımlanan ‘Özel Sektörün Gözünden SKA Değerlendirmesi’ raporu hakkında şunları söyledi: “Özel sektörün SKA'lar üzerindeki etkisini küresel ölçekte ilk kez ölçümleyen bu rapor, yenilikçi veri kaynaklarına dayanıyor. İki bölümden oluşan raporun ilk bölümünde, 17 SKA için etki analizinin yeni ölçümlerini, ESG raporlaması, ekonomik etki değerlendirmeleri ve 2.800'den fazla iş liderinin katıldığı bir anketle birleştirerek, özel sektörün şimdiye kadar SKA'lara nasıl katkıda bulunduğuna dair kapsamlı bir bakış veriliyor. 2030'a yönelik bir eylem planının ana hatlarını çizen ikinci bölümde ise, iş liderlerine büyük bir etki yaratmak için pratik bir çerçeve ve kamu otoritelerine SKA eylemini hızlandırabilecek bir dizi kamu politikası hakkında öneriler sunuluyor. ‘Özel Sektörün Gözünden SKA Değerlendirmesi’ raporu, SKA’lara ulaşılması için öngörülen 2030 yılına az bir süre kalmışken daha fazla iş birliği ve daha yüksek ivme gerektiğini gösteriyor.”
ÇEVKO Vakfı’nın Genel Sekreteri Mete İmer sözlerini şöyle sürdürdü: “Öte yandan, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Genel Sekreter Yardımcısı, İcra Direktörü ve CEO'su Sanda Ojiambo, raporun ön sözünde dünyanın, 2030’da 2015’te kararlaştırılan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'na (SKA'lar) ulaşmak için planlandığı gibi ilerlemediği saptanmasında bulunuyor. Kritik bir anda olduğumuzu ve sürdürülebilir kalkınmayı tekrar rayına oturtmak için dünyanın rotasını değiştirmesi gerektiğini vurgulayan Ojiambo, raporun özel sektörün gelecek için bir vizyon olarak SKA'ları benimsemeyi sürdürdüğünü, ancak kalan sürede SKA'lara ulaşma yeteneğimize olan güvenin yitirildiğinin ortaya çıktığını ifade ediyor. Özel sektörün eylemlerini, büyük bir etkiye sahip olabileceği yerlere odaklamasının önemine dikkat çeken Ojiambo, geleceğe yönelik değişimin ancak özel, kamu ve kar amacı gütmeyen kuruluşlardan tüm paydaşların net bir planla birlikte ve daha yakın çalışmasıyla mümkün olduğuna inanıyor. Sanda Ojiambo, iş dünyası liderlerinin kamu sektöründen ve tedarik zincirlerinden paydaşları daha iddialı olmaya, politika ve ortaklıklar yoluyla değişimi gerçekleştirmeye çağırdığını belirterek, 2030'a az zaman kaldığı ve risklerin yüksek olduğu konusunda uyarıda bulunuyor; daha hızlı ilerleme için özel sektörün cesur ve iddialı adımlar atmasının zamanının geldiğini vurguluyor.”
2015-2022 Arası Döneme Genel Bakış
Yenilikçi veri kaynaklarına dayanan raporun, küresel özel sektörün SKA'lar üzerindeki etkisini ilk kez ölçtüğünü vurgulayan Mete İmer, “SKA etki verileri analiz edildiğinde, özel sektörün SKA'lara en büyük katkısının istihdam fırsatları yaratmak ve ekonomik büyümeyi ilerletmek yoluyla olduğu ortaya çıkıyor. Ancak, bu büyümenin çevre açısından olumsuz bir bedeli olduğu ve olumsuz çevresel faktörlerin de yoksulluk, açlık, sağlık hizmetleri ve küresel barış ile ilgili toplumsal bozulmayı daha da artırdığı öne sürülüyor. 2023 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu'nda, 2015’te başlayıp 2030’da bitmesi öngörülen sürenin yarısı geçtiği halde, SKA göstergelerinin yüzde 85'inin planlananın gerisinde kaldığı ve böyle giderse SKA'ların hiçbirisine 2030 yılında ulaşılamayacağı ortaya konuluyor” dedi.
Mete İmer’in raporda dikkat çektiği diğer konular şöyle sıralanıyor:
Raporda, SKA'lara bağlı net bir iş ölçütü ya da SKA etkisine ilişkin standartlaştırılmış raporlama olmadığından, 'SKA yıkama' denilen bir çeşit ‘yeşil aklama’da artış olduğu iddiasının da yer aldığını ifade eden Mete İmer, “Rapora göre, etkinin yanlış hesaplanması, iş dünyasının eylemlerinin SKA'larla nasıl ilişkili olduğuna dair bir yanlış anlamanın yanı sıra, etki verilerinin düzgün izlenememesi ve ölçülememesinden de kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca raporda, iş liderlerinin, işletmelere yönelik sürdürülebilirlik risklerini azaltmaya odaklanan ESG ölçümlerini, olumlu katkıları optimize etmeye odaklanan SKA etki ölçümleriyle tamamlaması gerektiğine de vurgu yapılıyor. Rapora göre, ESG ve SKA arasındaki boşluğu kapatmak, SKA’ların daha çabuk benimsenmesini, etkilerinin daha iyi ölçülmesini ve raporlamasını sağlayacaktır” dedi.
2030'a Giden Yol Haritası ve Özel Sektör için SKA Eylem Planı (2023-2030)
Raporda 2030 yılına kadar SKA’lara ulaşmanın, dünyanın modası geçmiş doğrusal ekonomiden daha adil ve daha sürdürülebilir bir ekonomik sisteme geçmesini gerektireceği vurgusu yapıldığını ifade eden Mete İmer, “Raporda, bu geçişi etkili bir şekilde gerçekleştirmek ve 2030 yılına kadar SKA'lara ulaşmak için özel sektörün üç temel ilke ve her işletmenin bu ilkeler bağlamında kendi katkısını şekillendirmesi için 10 yol ortaya konuluyor. Raporda birer direktif halinde kaleme alınan bu 10 yol, özel sektörün SKA'ları temel operasyonlarına dahil etmesini sağlayabilecek sektörler arası eylemleri temsil ediyor. Tüm SKA'lar birbirine bağlı olduğundan, bu 10 yol birçoğunu desteklemeye hizmet eder nitelikte. Bazı yollar zaten başlamış, ancak hızlandırılması gereken eylemleri ifade ederken, diğerleri yeni ve iddialı eylemleri içeriyor. Rapora göre, sektöre, endüstriye ve bir şirketin sürdürülebilirlik yolculuğunun neresinde olduğuna bağlı olarak, yollar önem açısından farklılık gösterebiliyor. Raporda, 2030 gündemini ilerletmek için iş liderlerinin, her bir işletmenin olumsuz etkisini en aza indirirken, olumlu etkisini en üst düzeye çıkarabileceği yerlere odaklanarak hesaplanmış riskler alabileceği de ifade ediliyor” dedi.
‘Özel Sektörün Gözünden SKA Değerlendirmesi’ raporunda yer alan üç temel ilke ve bunlara bağlı olarak birer direktif halinde kaleme alınan 10 yol, şöyle sıralanıyor:
İLKE I) Sosyal Sorumluluğu Gerçekleştirmek için PİYASALARIN YARARLARINI GENİŞLETMEK: “Ekonomik faaliyet ve inovasyonun etkilerinden yararlanın, adil ve kapsayıcı bir toplumu teşvik edin!”
1. “İnsan haklarına ve ilkeli iş ahlakına saygıyı içeren temel taahhütlerinizi yineleyin.”
2. “Çalışanlara geçinmelerine yetecek ücreti verin.”
3. “Cinsiyet eşitliğini teşvik edin.”
4. “Yeniliklerde sorumlu davranın.”
İLKE II) Çevresel Sürdürülebilirliği Sağlamak için İŞİ TEMELDEN DÖNÜŞTÜRMEK: “Çevresel etkileri azaltmak için iş modellerini uyumlu hale getirin ve geleneksel ekonomik büyüme ölçütlerini çevresel sürdürülebilirlikle eşleştirin!”
5. “İklim eylemini hızlandırın.”
6. “Su dirençliliğini artırın.”
7. “Doğayı koruyun ve onarın.”
8. “Döngüselliğe yatırım yapın.”
İLKE III) Başarıyı Risk, Getiri ve Etki Açısından Yeniden Tanımlamak için YENİ TEŞVİK SİSTEMLERİ KURMAK: “Özel sektörün SKA'larla uyumunu teşvik etmek için yönetişim ve kurumsal finansman stratejilerini şirketinize uyarlayın!”
9. “Sürdürülebilir kurumsal finansmana geçin.”
10. “Sürdürülebilirlik liderliğini güçlendirin.”
Raporda, SKA'lara ulaşmak için daha hızlı ilerlemenin, özel sektörün piyasaların yararlarını daha fazla insana yaymasını, ekonomileri daha sürdürülebilir olacak şekilde dönüştürmesini ve risk, getiri ve SKA etkisinin uzun vadeli dengelenmesine odaklanan yeni teşvik modelleri oluşturması gerektiğini de belirtiliyor.
Hükümet Politikalarındaki Değişiklikler Kritik Öneme Sahip
Hükümet politikalarındaki değişikliklerin, SKA'lara iş katkılarını artırmak için, kritik öneme sahip olduğu belirtilen raporda, kalan yedi yıl içinde önemli bir ilerleme kaydetmenin ancak kamu, özel ve kar amacı gütmeyen oyuncuların net bir planla birlikte, daha yakın çalışmasıyla mümkün olacağı savunuluyor. Raporda, ayrıca, özel sektörün tüm potansiyelinden yararlanmak için, 10 önerinin tamamında eylemi teşvik edecek doğru politikaların yürürlüğe konulması gerektiği de vurgulanıyor.
Rapor içeriğinde şirketlerin hükümetlerin katılımına gereksinim duyduğunun belirtildiğini ifade eden Mete İmer, “Ankete katılan işletmelerin yüzde 44'ü politika yapıcıları, daha fazla katılımına gerek duyulan en önemli paydaş grubu olarak gösteriyor. İş dünyası liderleri, SKA’lara olan etkilerini artırmak için hükümetlerden daha fazla desteğe gereksinim duyduklarını söylüyorlar. Şirketler, 2030'dan önce gerekli değişime öncülük etmek için hükümetlerin kendileriyle etkileşim kurduğunu, desteklediğini ve ortaklık içine girdiğini hissetmek istiyor. Şirketlerin, teşviklerle ilgili talepleri de var. Yüzde 80'i, yetersiz politika teşviklerinin SKA'ları iş stratejisine dahil etmek için ilerlemeyi engellediğini iddia ediyor ve hükümetlerin SKA’ları iş stratejilerine ve operasyonlarına entegre etmeye yardımcı olacak politika teşvikleri koymasını talep ediyor. Rapora göre bu, tüm işletmeler arasında eşit bir oyun alanı yaratacak, eylemleri yaygınlaştıracak ve onlara, aynı zamanda, çabalarını nereye yoğunlaştıracakları konusunda rehberlik sağlayacak” dedi.
İşletmelerin net bir rehberliğe gereksinim duyduğunu da vurgulayan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Ankete katılanların yüzde 84'ü, SKA'lara yönelik etkilerin ölçülmesi ve hesaplanması konusundaki belirsizliğin önemli bir engel olduğunu belirtiyor. Rapora göre işletmeler, SKA'lar üzerindeki etkilerini nasıl hesaplayacaklarını anlamakta zorlanıyor. Yalnızca ilerlemeyi doğru bir şekilde raporlayabilmek için değil, aynı zamanda bu konuda bilinçli kararlar alabilmek için de net ölçüm kriterleri ve hesaplama yöntemleri isteniyor” şeklinde konuştu.
İş Dünyası, Politika Yapıcıları Şu Alanlarda SKA Eylemlerini Harekete Geçirmeye Çağırıyor
İş dünyası liderlerinin, yukarıda belirtilen önerilerin gerçekleşmesine yardımcı olacak politikaları destekleyeceklerini belirttiklerini ve bazı taleplerde bulunduklarını söyleyen Mete İmer, bu talepleri şöyle özetledi:
Rapora göre iş liderlerinden gelen en büyük talep, tutarlı sürdürülebilirlik raporlaması ve beyan zorunluluğu. Bunlar hem ulusal, hem de küresel ölçekte tüm işletmelerin aynı standartta tutulmasını sağlamaya yardımcı olacak.
En fazla gelen ikinci talep, ulusal asgari ücretin eşit yaşam ücreti düzeylerine getirilmesi. İşveren açısından bir maliyet olarak görünen bu talebin ancak herkesin bedeli adil bir şekilde paylaşması durumunda kabul edilebilir olduğu belirtilmiş.
Buna ek olarak, iş dünyasından ankete katılanların çoğunluğu, cinsiyet eşitliğini teşvik etmeye yardımcı olacak politikaları, yani cinsiyete dayalı ücret farklarının zorunlu olarak açıklanmasını ve zorunlu olarak şirket tarafından karşılanacak ücretli ortak ebeveyn iznini destekliyor.
Son olarak, rapora göre şirketler, çevrenin korunmasını güçlendirmek için bir dizi, daha güçlü politikayı destekliyor ve politika yapıcılardan;
İşletmeler ayrıca;
Rapora göre, daha fazla saydamlığı savunmak hem her bir işletme, hem de tüm özel sektör için daha iyi karar vermeyi sağlayacak.