Avrupa Çevre Ajansı (AÇA), Avrupa Birliği'nde kaynak verimli yeşil ekonomiye geçişi hızlandırabilecek mekanizmaları incelediği raporunu yayınladı. Raporda mevcut ekonomik ve teknik gelişimlerin yeterince hızlı olmadığı ve daha sistematik değişikliklerin gerektiği vurgulanıyor.

Raporda 7. Çevre Eylem Planı, Kaynakları Verimli Kullanan Avrupa için Yol Haritaları ve Avrupa 2020 stratejisi gibi AB politikaları ayrıntılı inceleniyor. Bu zeminde, rapor döngüsel ekonomi kavramı bağlamında AB tüzüklerinin atık yönetimi üzerindeki etkisini incelemeye alıyor.

 

Raporda aynı zamanda çevre vergileri, finans ve teknolojik gelişmelerin rolü ile inovasyonun önündeki engeller de ele alınıyor. Raporun sonucunda politika alanlarının tutarlı bir şekilde bütünleştirilmesi gerektiği tartışılarak ekonomik, sosyal ve çevresel performans hedeflerinin birbiriyle eşit hedefler olarak ele alınması gerektiği dile getiriliyor.

Raporun yönetici özetini aşağıda sizlerle paylaşıyoruz.

Raporun tamamına ulaşmak için tıklayınız.

 


Yönetici özeti

Bir strateji olarak yeşil ekonomi

İlk başta 2008'de başlayan ekonomik ve finansal krizle başa çıkmak için faydalı bir politika yaklaşımı olarak görülen yeşil ekonomi, günümüzde daha iyi bir çevrede yaşayan, daha adil bir toplum oluşturmanın stratejik bir yolu olarak görülmektedir. Yeşil ekonomi yaklaşımının temelinde üç hedef yer alır: Kaynak verimliliğini artırmak, ekosistemi daha dayanıklı hale getirmek ve sosyal adaleti kuvvetlendirmek. Bu raporda hedeflerin ilki, öncelikli olarak makroekonomik perspektiften ele alınmaktadır.

Avrupa Birliği'nde kaynak verimli yeşil ekonomi kavramı hızla kabul görmektedir. AB'nin Araştırma ve Yenilik Programı'nda bu konudaki çeşitli politika girişimleri bulunmaktadır: Eko-inovasyon Eylem Planı, Yenilikçilik Birliği Girişimi, AB'nin Yedinci Araştırma Çerçeve Programı (FP7) ve Horizon 2020. Ayrıca temel AB stratejileri olan Avrupa 2020 Stratejisi'nde, bu strateji kapsamındaki Kaynak Verimliliği Girişimi'nde, 7. Çevre Eylem Programı'nda, çevre, enerji ve kaynaklar alanındaki diğer özgün politikalarda da bu konu dile getirilmiştir.

Kaynak verimli yeşil ekonomiyi destekleyecek çevresel mali reformları konu alan politika tavsiyeleri (3), AB'nin mali politikalarında, bütçe politikalarında, Avrupa 2020 stratejisi kapsamındaki Avrupa Sömestri sürecinde ve açık bir dille Yıllık Büyüme Anketi'nin Ülkelere özel Tavsiyeler kısmında dile getirilmektedir. Bu çevreci yönelim, AB'nin uluslararası işbirliği ve kalkınma stratejilerinde, özellikle de AB ve üye devletlerin ‘iklim değişikliği' alanında oynadıkları hızla büyüyen rollerinde kendini göstermektedir.

Raporda kaynak verimli yeşil ekonomiye geçişi destekleyen başlıca faktörler ile AB politikalarının rolü vurgulanmaktadır. Rapor çevre ve iklim alanındaki belli başlı eğilimleri inceleyerek, yeşil ekonomi hedeflerine ulaşmak için gereken ekonomik ve teknolojik değişimlerin zayıf, yavaş hatta durağan olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Mevcut eğilimler

Kaynak verimliliğinde daha çok ‘göreceli ayrıklaştırma' ('relative decoupling') olarak karşımıza çıkan değişiklikler çevre açısından önemli iyileştirmelere işaret etmekle birlikte, kaynak kullanımının ekonomik büyümeden ayrık hale getirilmesi, uzun dönemli sürdürülebilirliğin garantisi değildir. Değişimin yavaş olması şu anlama gelmektedir: Ek çaba sarf etmeden, Avrupa ekonomik sistemini tekrar ve daha radikal bir şekilde bu konuya yönlendirmeden, AB'nin çevre ve iklimle ilgili esas hedefleri de, 2020 ve ötesine yönelik hedefleri de tutturulamayacaktır. Eğilimler, küresel ekonomik ve finansal krizin sonucunda kaynak verimliliği konusunda bir iyileşme olmadığını, hatta bazı alanlarda verimlilikte düşüş yaşandığını düşündürmektedir.

İyimser beklentilerin aksine, AB ekonomisinin sektörel yapısındaki değişim, özellikle hizmet sektöründeki büyüme, kaynaklar üzerindeki baskıyı beklendiği kadar azaltmamıştır. Onun yerine borsada değişen alım-satım kalıpları ve emisyon ticaretiyle, giderek yükselip AB'nin üzerinde seyretmeye başlayan küresel tüketim ayak iziyle ilişkili hale gelmiştir.

Endüstriyel Rönesansla sonuçlanması beklenen yeni AB stratejileri içinde ‘yeniden imalat'la (‘remanufacturing') ilgili bir politika hedefi de bulunmakta, yeniden imalatın 2020'ye kadar AB'nin GSYİH'si içindeki imalat sanayiinin %20'sini oluşturması beklenmektedir. İmalat sanayiindeki mevcut kaynak verimliliği düşünülecek olursa, yenilikçi ve kararlı şekilde yeşil ‘yeniden imalat'a yönelmedikçe, bunun AB ekonomisinde kaynak verimliliğini artırma olasılığı düşük, iklim dahil diğer temel hedeflerine katkıda bulunma olasılığı zayıf görünmektedir. Bu bağlamda nano ve biyo-bazlı uygulamalar dahil yeni malzemelerin araştırılması ve geliştirilmesi için ayrılan AB fonları bir miktar ümit vadetmektedir.

Kaynak verimli yeşil ekonomi ve AB politikaları

Ancak şu anda AB ekonomisinde kaynak verimliliği yavaş ilerlemektedir. Ekonomik yapıda yeni fırsatlar ve ikame süreçleri oluşturmak için AB ekonomisinde ve toplumunda çok daha büyük, derinlemesine ve kalıcı değişiklikler gerekmektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için, politikalar ile reel ekonomi dinamiklerinin kesiştiği kavşakta, dönüşümü hızlandıracak ve yönlendirecek hangi kolaylaştırıcı faktör ve mekanizmaların olduğunu araştırmak ve anlamak gerekir.

Kolaylaştırıcı faktörler ve politikalar

Yeşil inovasyon politika çerçevesi yürürlükte olduğundan (özellikle Avrupa 2020 stratejisi, Yenilikçilik Birliği girişimi, Eko-İnovasyon Eylem Planı ve Horizon 2020 sayesinde), yeşil ya da eko-inovasyon başlıca kolaylaştırıcı faktör olarak düşünülmelidir. Yeşil ekonominin oluşturulmasında tek unsur olmasa da inovasyon, AB'nin enerji ve malzeme kullanımına dair sistemlerindeki uygulamaları radikal olarak dönüştürebilecek temel bir araçtır.

Eko-inovasyonun uygulanması ve yaygınlaştırılması, inovasyonun kaynak verimliliği alanındaki faydalarının makro düzeye taşınabilmesi için buluşlardan bile daha önemlidir. Gerçekten de teknoloji kaynaklı değişimler, nicel olarak, son yirmi yılda AB'de kaydedilen kaynak verimliliği kazanımlarının altında yatan temel faktördür.

Uygulama ve yaygınlaştırma, şirketlerin ve ekonomide rol oynayan diğer aktörlerin kararı ile olur. Belli bir ülkede çalışan şirketlerin eko-inovasyonu uygulaması ile o ülkedeki kaynak verimliliği performansı arasında korelasyon bulunmaktadır. Üye devletlerde bu korelasyon bazı yapısal faktörler sebebiyle farklı olup AB'nin hem hızlı davranan hem de geride kalan tüm ülkelerinin eko-inovasyonu daha fazla uygulaması ve yaygınlaştırması gerekir.

Ancak uygulama ve yaygınlaştırmanın önüne, özellikle KOBİ'ler için çok ciddi olabilecek (finans, bilgi, maliyet, piyasalar vb. gibi) bazı engeller bulunmaktadır. Şirketlerin bu engellere nasıl tepki verdiği, eko-inovasyon stratejilerinin odağını oluşturmalıdır.

Yeşil bilginin serbest dolaşımı, kaynak verimli yeşil ekonomi yolunda bir bütün olarak uluslararası topluluğu teşvik edecek, ticari işlemlere ve ekonomik getirilere gebe yeni fırsatlara kapı açan ikinci bir faktördür. AB, küresel rolü gereği, bir yandan uluslararası arenada yeşil bilgiyi yayarken bir yandan da diğer ülkelerin yeşil teknolojileri yaygınlaştırması için onlarla iletişime geçmelidir.

AB, küresel ticaretin, içinde yeşil teknolojiler için muazzam fırsatlar barındıran bazı sektörlerinde liderdir. Ayrıca AB'deki ulusal çevre politikaları, içe ve dışa doğru yeşil bilgi akışı sağlayan önemli faktörleridir. Gerçekten de çevre politikaları, AB üyesi olmayan ülkelerin çevre standartları ve tüzükleri üzerinde doğrudan etkiye sahiptir, örneğin motorlu kara taşıtlarının egzoz emisyon standartları gibi. Hatta enerji ve çevre politikalarının sonucu oluşan bağımsız bir yeşil bilgi tipi olan uluslararası yeşil patentler AB'nin ekonomik aktörlerinin yeşil ekonomik büyüme ve istihdama nasıl dinamik ve çift yönlü bir katkı yaptığını göstermektedir.

Mali reformlar da önemli kolaylaştırıcı faktörlerdir. Çevre vergileri ve emisyon ticareti sistemleri gibi ekonomi araçları, kaynak verimli yeşil ekonomiye geçiş sürecini tetiklemede çok önemli olan, fiyatlandırma sistemlerini değiştirebilen politika araçlarıdır. Bununla yakından bağlantılı olup çevre vergisinin ön şartı olan reform alanı ise çevreye zarar veren sübvansiyonların aşamalı olarak azaltılmasıdır. Kaynak verimli teknolojilerin kullanılması mevcut ekonomik koşullar altında çoğu zaman ekonomik olarak uygun değildir. Örneğin ekonomik araçların yol açtığı yüksek enerji fiyatları, yeşil teknolojilerin icat edilip yaygınlaşmasını tetikleyebilir. Ancak ekonomik araçlar ve çevresel mali reformlardan beklenen faydanın elde edilmesi, çevre vergilerinin nasıl tasarlandığına bağlıdır ve eğer bu vergiler yanlış tasarlanırsa olumsuz etkiler doğabilir.

Yerli sanayinin rekabet gücünü kaybetmemesi ve dağıtımın olumsuz etkisinin görülmemesi için daha geniş anlamda politika belirlemek gerekmektedir. Çevresel mali reform çerçevesi, bünyesine özellikle ekonomi ve sanayi politikalarının taleplerini de almalı, potansiyel olarak ‘çifte kazanç' doğurmalıdır. Politika yapanların olumsuz etkenler riskini dikkate alması elbette beklenir ancak deneyimler bunlarla başa çıkılabileceğini göstermektedir.

Mali kaynakların mevcudiyeti, uzun dönemde kaynak verimli yeşil ekonomiye geçişi kolaylaştıran muhtemelen en önemli koşuldur. Avrupa'da ve genel olarak dünyada, yeşil teknoloji, altyapı ve inovasyon yatırımlarının tahmini finansman ihtiyacı çok yüksektir. Bununla birlikte, finansal kaynakları çeşitli kanallardan kaynak verimliliğini iyileştirmeye aktarma fırsatları da mevcuttur.

Kaynak verimli yeşil ekonomi ve AB politikaları

Bu kanalların bazıları, AB'nin finans kurumlarının üstlendiği özgün girişimler dahil olmak üzere, kamu sektörünün elinde; bazıları, örneğin emeklilik fonları, özel sektörün elindedir. Ulusal varlık fonları gibi karma oyuncuların uygulamaya koyduğu enstrümanlar ile yeşil tahvil, Proje Bonosu Girişimi gibi karma enstrümanların da potansiyeli bulunmaktadır. Fonlamada sürdürülebilirlik kriterine dayalı seçicilik, örneğin sosyal sorumluluğa sahip yatırımları seçmek, kaynakların yeniden yönlendirileceği rekabetçi bir mali piyasada güçlü bir mekanizma olabilir.

Uluslararası fırsatlar arasında, finansal kaynakların iklimle ilişkili projeleri fonlamak için seferber edilmesi ve gelişmekte olan ülkelere yeşil bilginin yaygınlaştırılması, Rio+20'de öngörüldüğü gibi, küresel çapta yeşil ekonomiye geçişte hızla büyüyen bir destek oluşturabilir.

Kaynak verimli yeşil ekonomiye geçişin finansmanı, makroekonomik ölçekte bir süreçtir ve bu açıdan katalizör olarak kamu politika girişimlerine gerek duyulabilir. Hem bu fırsatları gerçeğe dönüştürmek, hem de mali sistemde kriz dönemlerinde görülen geleneksel tahsis ve stratejilerden kaçınmak için, güçlü bir taahhüt ve sebatla birlikte, risk hafifletici stratejilere de ihtiyaç duyulmaktadır.

Diğer düşünceler

AB'nin kaynak verimli yeşil ekonomiye geçişi başlatma potansiyeli çok yüksek olmakla birlikte bir dizi kısıtlayıcı faktör de bulunmaktadır. Bunun politikalara en önemli yansıması; bir yandan çevre ve iklim politikaları, öte yandan maliye, finans, yenilikçilik ve sanayi politikaları arasında daha fazla etkileşim ve uyum sağlama ihtiyacının doğmasıdır. Sanayi karmasının değiştirilmesi, endüstriyel dinamikler ve yenilikçilik, AB ekonomisini yeşil bir ekonomi haline getirebilir. Bu sürece entegre edilmesi en anlamlı olacak sektörel politikalar; sanayi politikaları, özellikle de yakın tarihli "yeniden imalat" stratejisi ve eko-inovasyonla kaynak verimliliği arasında bulunan mutlak yapısal bağlantıdan ötürü yenilikçilik politikalarıdır. Mali politikalar, özellikle de çevresel mali reformlar, entegre edilmesi ve uyumlu olması gereken, merkezi öneme sahip politikalardır.

Ancak devam eden ekonomik kriz, siyasi ufku daraltmış, hızlı getirileri öne çıkarmış; sonuç olarak güçlü ve uluslararası role sahip bir Avrupa arzusunu, güvenini zayıflatmıştır. Krizle mücadele amacıyla verilen ilk tepkiler öncelikli olarak ekonomi göz önünde bulundurularak şekillendirilse de mali toparlama stratejileri içine çevre ile ilgili konuların dahil edilmesine yönelik açık girişimler olmuştur. Fakat mali teşvik paketlerini çıkarmanın zorluğu sebebiyle bu süreç sonunda hız kaybetmiştir. Henüz çevre ve iklimle ilgili hedefler, başta ekonomik, sosyal ve mali politikalar olmak üzere diğer politika alanlarıyla eşit statüye kavuşmamıştır.

Ayrıca ekonomik kriz, AB üye devletlerinin ekonomik ve çevresel performansları arasındaki farklılıkları daha belirgin hale getirmiş, hem AB'nin ekonomik sistemlerini hem de ülkelerin kaynak verimli yeşil ekonomi alanındaki gidişatını olumsuz etkilemiştir. Sonuçta birçok ülke için kendilerini karşılaştırabilecekleri kıstaslar ve iyi uygulamaların artık ulaşılamaz olma riski bulunmaktadır.

Çevre ve iklim politikalarının büyük zorluğu, ekonomik ve sosyal politikaların kısa vadeli zorlukları ve gereklilikleriyle karşılaştırıldığında, perspektiflerinin uzun vadeli olmasıdır. Örneğin, yeni istihdam alanlarının yaratılması veya toplumsal eşitsizliklerle mücadelede toplum derhal bir eylem ve çözüm görmeyi beklediği için perspektif de kısa vadelidir. Bu kısa vadeli düşünce yapısı sadece politikada değil aynı zamanda iş çevrelerinde ve daha geniş anlamda toplumda da bulunmaktadır.

Yeşil ekonomiye geçiş sürecinin başarıya ulaşabilmesi için, Avrupa'nın ve dünyanın karşı karşıya olduğu, kökten çözümler gerektiren birçok inatçı sorunun (veya sistemik riskin) kabul edilmesi gerekir. Bu açıdan bakıldığında, sıradan politikaların hızlı bir çözüm önermediği; pazar oluşturmanın, metalaştırmanın veya tedricen kurumsallaştırmanın tek başına bir çözüm olmadığı; kaynak verimliliğinin getirilerine ihtiyaç duyulsa bile, bunun ekosistemi korumada, ekonomik ve toplumsal dayanıklılığı artırmada yeterli olmadığı ortaya çıkmaktadır. Yeşil bir ekonomiye ulaşmak için uzun vadeli bir düşünce yapısı ve eylemler gerektiği gibi, kemikleşmiş yapıları ve düşünüş tarzlarını kökünden değiştirecek tutarlı ve yaygın bir çerçeveye de ihtiyaç vardır. Yeşil ekonomiye ulaşma süreci içinde yenilikçilik, ilgili tüm mali enstrümanların tekrar kalibre edilmesi ve yenilikçi finansal girişimler bulunmalıdır. Anılan tüm politika alanlarında, bütün ekonomik, sosyal ve çevresel performans hedeflerinin eşit muamele göreceği, tutarlı entegrasyon hedefleri belirlenmelidir.